Mustafa Kemal bütün bu noktalara rağmen, Rousseau'dan bazı konularda ayrılıyordu. Rousseau yasama organını "kalp" olarak görüyordu. Her şeyin yasama organına bağımlı olduğunu söylüyordu. Mustafa Kemal ise yürütmenin yasamanın üzerinde olduğunu düşünüyordu. Ona göre, her şey kanun yapmakla bitmiyordu. Aksine her şey o kanunları uygulamak ve uygulatmaktan ibaretti. Rousseau'nun düşüncelerini "ütopik" kılan en önemli nokta ise onun "doğrudan demokrasi"yi savunması ve istemesidir. Kanunlar birtakım kimseler tarafından hazırlansa bile, sonunda halkın kendisinin kabul etmediği her kanun hükümsüzdür ve kanun sayılamazdır. Kanunları hazırlayanlar halkın temsilcileri değil, fakat memurlarıdır, görevlileridir. Hiçbir şeye karar veremezler. Halk egemenliği teorisinde, yasama yetkisi halkın elindedir. Roussau'nun daha sonra kendisinin de kabul ettiği gibi "doğrudan demokrasi" ancak küçük devletlerde uygulanabilir.
"1. Dünya Savaşı'nda içinde olduğumuz grubun mağlup olması yüzünden uğramamız gereken cezayı Suriye ve Irak gibi geniş memleketimizin yönetimi ve geleceğinin belirlenmesi hakkını o memleketler halkına bırakmak suretiyle hâkimiyet hakkımızdan vazgeçerek çekmiş bulunuyoruz. Bu araziyi bizden almak için yönetimimize yüklenilenlerin tamamı
"Ne olursa olsun," dedi Korkuluk, "ben kalp değil beyin istemeliyim; çünkü aptal biri kalbi olsa bile onunla ne yapacağını bilemez."
"Ben kalp almalıyım," diye karşılık verdi Teneke Adam, "çünkü beyin insanı mutlu etmez, oysa mutluluk dünyadaki en güzel şeydir."
"Zayıf bir hafıza bile kuvvetli ve baskın bir ihtiras için gereken bilgileri kolaylıkla ezberler. Âşık işine gelen hiçbir fırsatı, pinti hiçbir kaybını, vakur şerefine açılan hiçbir yarayı, kibirli kendisine atfedilen hiçbir meziyet ve övgüyü unutmaz. Buna kalp hafızası denilebilir ki akıl hafızasından daha samimidir."
Mevâhib-i Ledünniyye} adlı eserinde şöyle der:
"Bil ki, hiç kimse sallallahu aleyhi ve sellem'in marifet denizinden bir noktayı bile tamamıyla kavrayamaz. Allah'ın marifet bulutlarından O'nun gönlüne düşürdüğü katrelerden bir tanesini bile tam idrak edemez. Allah'ın O'na bahşetmiş olduğu hikmetli, özlü söz söyleme
Görünmez makam ve müşahede mertebelerinin sahibi âlim ve müşahede edenin şunu bilmesi gerekir: Mekânların lâtif kalplerde bir tesiri vardır. Hangi yerde olursa olsun, kalp en genel vecdi bulsa bile onun Mekke’deki vecdi daha tam ve yücedir.
"...en büyük kaybımın kalbimi yitirmek olduğunu anladım. Aşıkken dünyadaki en mutlu insan bendim ama kalbi olmayan biri aşık olamaz. Bu yüzden Oz'dan bir kalp istemeye karar verdim.
...
'Ne olursa olsun' dedi Korkuluk, ben kalp değil beyin istemeliyim çünkü aptal biri kalbi olsa bile onunla ne yapacağını bilemez.
'Ben kalp almalıyım' diye karşılık verdi Teneke Adam, çünkü beyin insanı mutlu etmez oysa mutluluk dünyadaki en güzel şeydir."
Onu rahatlatmaya kesin kararlı bir şekilde yanına yaklaşıyorum: Damien ben iyiyim. Az önce yaşadığımız
şey neydi bilmiyorum ama kesin olarak bildiğim şey Ü2gün olduğundu. Beni istedin. Beni istemeni istedim.
Seni kullandım.
Evet. Bağıra bağıra bunu söylemek istiyorum ve bu umurumda bile değil Damien sen sokaktaki adam
değilsin. Sen benim...
Gardiyan veya tutsak olmanın tek başına bir anlam ifade etmediği açıktır. İyi kalpliliğe tüm gruplarda, hatta topluca hor görülen gruplarda bile rastlanır.
Ne zamandır sabah akşam beraber oldukları düşünülünce hâlâ aynı arzuyla onu is- tediğine kendi bile inanamıyordu. Arna hâlâ doymamıştı ona, doyamazdı da.
Pencereden süzülen, insanı huzurla dolduran ay ışığı dışında oda kapkaranlıktı. Gözleri karanlığa alışana kadar diğer bütün duyuları alarma geçmişti. Yaklaştıkça koku- sunu burnunda hissediyor,
"Bakın, size “Hermes'in Sırlar Kitabı'ndan değiştirilmemiş bir bölümü okuyayım: Düşünce ve hislerinizi bir yaptığınız zaman dağı bile hareket ettirebilirsiniz. His ve düşünce, kalp ile bir araya gelirse içimizdeki enerjiyi harekete geçirebilir ve bunun sonucunda isteklerimizi, hayallerimizi bir bir yerine getirebiliriz. "