Ürettiğimiz tüm mallar, sürümleri kolay olsun ama çok dayanmasın diye, bile bile üstünkörü yapılıyor. Ürünlerinin nitelikleri dolayısıyla insanlığın ilk dönemlerine nasıl taş çağı, tunç çağı deniyorsa, bizim çağımıza da kalpazanlar çağı denecektir."
Sayfa 33
Ama yavaş yavaş katlanıyor insan.Oysa yaşamdan çok şey de istemiyorduk.Daha da azını istemeyi öğreniyor insan...Gittikçe daha azını...Sonra usulca ekledi: “Ama kendinden, gittikçe daha fazlasını.
Reklam
"Birdenbire burada gerçek yaşamın, gerçek bir acının söz konusu olduğunu anlıyordu, o zamana kadar bütün duydukları birer gösterişten, birer oyundan başka bir şey değilmiş gibi geldi ona."
Sayfa 137
"Hiçbir zaman, yapılacak hiçbir şeyim olmadığı sıralardaki kadar aceleci görünmem."
Sayfa 133 - Olivier
"Çocuklar gibi seviyordum onu...Evet.Onda hiçbir kusur görmek istemiyordum."
Sayfa 130 - La Pérouse
En ufak bir kelime bile, bütün varlığın katılmasını gerektirdiği zaman ne kadar güç! Yürek, işe karıştı mı, beyni uyuşturuveriyor, felce uğratıyor.
Reklam
Kelimeler ancak basıldıkları zaman solarlar.
‘Tüm bu fiskosçular, köşe bucağa yuvalanmış bu kalpazanlar perişan haldeler, buna şüphe yok, bakmayın öyle birbirlerine sokulup oturduklarına - ama bana, bu perişanlıklarının Tanrı’nın bir seçimi ve nişanı olduğunu söylüyorlar; hırpalanan köpekler en çok sevilen köpeklermiş; bu perişanlık belki de bir hazırlık, bir sınama, bir talimmiş; belki daha da fazlasıymış - ileride denkleştirilecek ve muazzam bir faizle altın olarak, hayır! mutluluk olarak geri ödenecek bir şeymiş. “En büyük mutluluk” diyorlar buna.”
117 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 12 days
Ankara'nın eski sokakları, eski binaları, Ulus'un değişik tipleri, pavyonları, köhne otelleri, esnaf lokantaları, Ankara'nın mistik gri havası, satıcılar, işportacılar, sokak kadınları, torbacılar, müptezeller kalpazanlar ve nicleri... hepsi Şair Samet ve ailesinin gözünden Ankara'yı izlemek gibi. Samet'in annesine olan aşkı, babasına olan zaafı, kızkardeşine olan düşkünlüğü ve Ceyda'ya olan aşkını anlatan bu kısa Ankata öyküsünü okurken, kendimde bir Ankara'lı olarak bişeyler bulacağımı düşünerek okumaya başladım. Evet çocukluğumun geçtiği Ulus, Dışkapı, Sıhhiye civarlarını başka bir pencereden izlemek gerçekten hoş oldu. Ankara'nın gri havasını solurken, Samet'in hayalperestliğine, annesinin çilekeşliğine, babasının içine düştüğü zor durumlara, Ceyda'nın güzel yüzü kadar içinde sakladığı acıklı hayatına, Topal Ilhan'ın tiksintili hayatına ve yolunu bulmaya çalışanların çabalarına şahit oluyoruz. Ankara'ya has bir kültür olan pavyonların, içindeki insanların, konsomatris denen kadın işçilerin hayatlarına bir göz atıyoruz. Çilekeşler, Sokak serserileri, Tokatçılar ve bir çok öğe bizi karşılıyor. Konsomatris, Ankara'nın arka sokaklarına, kadının güzeline, erkeğin serkeşine bir bakış. Şair oğlunun babasına sevgisi ve tiksintisi, anneye sevda, kardeşe merhamet.
Konsomatris
KonsomatrisMurat S. Arslantürk · Librum Kitap · 201711 okunma
Benim için hiçbir şeyin şiirselden başka anlamı yoktur kendinden başlamak üzere. Bazı bazı, gerçekten yaşamıyorum da sadece hayal ediyormuşum gibime gelir.
Reklam
Kalpazanlar Çağı
Ürettiğimiz tüm mallar, sürümleri kolay olsun ama çok dayanmasın diye, bile bile üstünkörü yapılıyor. Ürünlerinin nitelikleri dolayısıyla insanlığın ilk dönemlerine nasıl taş çağı, tunç çağı deniyorsa, bizim çağımıza da kalpazanlar çağı denecektir. Bilgisizler, bizim sofu sanayicilerimizi dalaverecilikle suçluyorlar. Oysa, gerçekte onları harekete geçiren düşünce, elleri kolları bağlı yaşamaya katlanamayan isçilere iş sağlamaktır. Tek dürtüleri insanca bir duygu olan, ama sahteciliği uygulayan fabrikacılara büyük kazançlar sağlayan bu davranışlar, malların niteliği bakımından çok kötü ve insan gücü savurganlığının tükenmez bir kaynağıysalar da, kentsoyluların insansever becerilerini ve isçilerin o korkunç sapıklığını kanıtlar. O isçiler ki, çalışma sapıklıklarını doyurmak için, sanayicileri vicdanlarının sesini bastırmaya ve ticari dürüstlük yasalarını çiğnemeye zorlamaktadırlar.
"İnsanlığın ilk çağlarının dönemin üretim maddesinden hareketle "Taş Devri", "Bronz Çağı" olarak adlandırılması gibi bizim çağımıza da "Kalpazanlar Çağı" denilecektir."
Geri199
1,500 öğeden 1,486 ile 1,500 arasındakiler gösteriliyor.