Kamil Bey, yüreğini çıkarıp verir gibi, ona bir cigara uzattı. Karşısındakinin duyduklarını tıpatıp duymak, aynı şeylere inanmak... Asıl kardeşlik buydu, asıl güçlendiren kardeşlik...
Sayfa 430 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Kamil Bey, ağzı cigaradan acımış gibi tükürdü. "Alçak insanlar yükseldikçe alçaklıkları da o derece artıyor!" diye düşündü.
Sayfa 425 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Goncourt Kardeşler ''Marie Antoinette'' bir kitap yazmışlar. O kitapta Fransızların ''Avusturyalı karı'' diye nefret ettikleri, sevinçle giyotine gönderdikleri ''bedbaht kraliçe'', ''kederli anne'' o kadar güzel savunulmuştu ki okuduktan sonra Kâmil Bey, başı kesilen kadına acımış, Fransız milletini ayıplamıştı. Şimdi, Goncourt Efendilerin fena halde hata ettiklerini anlıyordu. ''Bütün bir millet, hele olayların içindeyken hiç toptan yanılır mı?
Sayfa 354 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Bir süre sonra Yaşar, Kamil'e yavaşça dokundu. Müzik bit­ti. Klarnet, kutusuna itinayla yerleştirildi. Yaşar, "Doktor bey, senin hakkını ödeyemeyiz, bizler sanatçı in­sanlarız, hediyemiz ancak böyle olur. Başka bir şeyimiz de yok. Bunu kabul et lütfen," dedi. Sessizce gittiler, hiç gelme­mişler gibi. Birbirimizin hayatlarının içindeyiz. İstesek de isteme­sek de.
Fatih'in son seferi ve ölümü
Yüce Sultan bu şevket ve azametle Anadolu yakasına geçerken mübarek mizacında değişiklik vuku buldu. Karşıya göçmek ve denizi geçmek esnasında eski marazının depreşmesi sebebiyle incinip ansızın bir ah çekti. Yanında bulunan merhum Mehmet Paşa üstün kabiliyetli, aklı başında gayet kâmil bir vezirdi. Sultan'ın dudaklarından dökülen bu Ahtan anladı ki, Padişahın ızdırabı vardır.
Sayfa 160 - Tercüman YayınlarıKitabı okudu
Anlamıyorum Kâmil Bey: Bazı mahrem durumlar nasıl oluyor da herkesin ağzına düşüyor.
Reklam
Kâmil Bey, o zamana kadar bir türlü anlamadığı şeylerin sebeplerini şimdi bulmuştu. Sözgelimi, İstanbul'u dolduran büyük camilerin yanına neden böyle sürü sürü cemaatsiz mescit yapılmış? Devrin bir fermanla baş kesip aynı fermanla bütün bir serveti yağma etmek düzenine çare bulmak için... Her vakıf, din perdesi altında garanti edilmiş bir servetten, güvene alınmış bir mirastan başka bir şey değil... Bu, başı sarıklı, dili Kuranlı dalavereye sarılarak, ekmek parası çıkarmaya uğraşmak Kâmil Bey'e pek ayıp bir iş gibi geldi.
Sayfa 115 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Kâmil Bey, bu eski kağıtları karıştırdıkça bir garip kedere kapıldı. Eski adamlar, bütün davranışlarını dine uydurmaya uğraşmışlardı. Yürüyen ve değişen hayatı donmuş kalıplara uydurmaya çalışmaktan daha zavallı bir iş olur mu?
Sayfa 114 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Kamil Bey, yüreğinin derinlerinde uyanan tedirginlikle gözlerini kıstı, Fransız’ın yüzünü seçmeye çalıştı. Bütün Batılılar, hain oldukları için mi bu kadar çiğ gerçekçiydiler yoksa bu kadar çiğ gerçekçi olduklarından mı bir yerde, ister istemez hain, kaba, bencildiler?
Fuat Bey'in yüzünden yenilgi zamanlarının utanç gülümsemesi geçmiş, Kâmil Bey'e, ''Güldüm bu gülüş benden eziyet gibi geçti'' mısrasını hatırlatmıştı.
Sayfa 88 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kâmil Bey, ağzı cigaradan acımış gibi tükürdü. « Alçak insanlar yükseldikçe alçaklıkları da o ölçüde artıyor!” diye düşündü.
Sayfa 400Kitabı okudu
Nermin kendi resmini koymamıştı. Kâmil Bey'in buna canı sıkılmıştı. Neden pipolara sevineceğini kestirmiş de, kendisini her şeyden hatta hürriyetten bile fazla özlediğini akıl edememiş.
Sayfa 413Kitabı okudu
„Kahramanın gözleri dolar: «Eski yaralar, albayım. Sizinle bir savaşım yok. Üç yüz üçten kalma, işte şuramda.» Gül Palyaço! Ha-ha. «Merhum mülazımıevvel Naşit Beyle Şark cephesindeyken... Böyle havalarda sızlar. Doktor söylemişti, binbaşı Kâmil Bey. Ucuz kurtulmuşsun Hikmet, demişti. İçime yün fanila giymeliymişim. İhmal ediyoruz işte. Sigarayı da biraz azalt dediler. Bilirsiniz bu doktorları.» insanlarla birlikte bu bulunma dediler. Yalnız kalma dediler. Üzülme dediler. Sevinme dediler. «Fakat hiç belli olmuyor. Aslan gibi adamlar devrilip gidiyor da biz, kör topal idare ediyoruz işte. Zahmete alıştık; onsuz yapamıyoruz. Ben de doktoru dinlemiyorum albayım. Bir sigara verin bana."
„Kahramanın gözleri dolar: «Eski yaralar, albayım. Sizinle bir savaşım yok. Üç yüz üçten kalma, işte şuramda.» Gül Palyaço! Ha-ha. «Merhum mülazımıevvel Naşit Beyle Şark cephesindeyken... Böyle havalarda sızlar. Doktor söylemişti, binbaşı Kâmil Bey. Ucuz kurtulmuşsun Hikmet, demişti. İçime yün fanila giymeliymişim. İhmal ediyoruz işte. Sigarayı da biraz azalt dediler. Bilirsiniz bu doktorları.» insanlarla birlikte bulunma dediler. Yalnız kalma dediler. Üzülme dediler. Sevinme dediler. «Fakat hiç belli olmuyor. Aslan gibi adamlar devrilip gidiyor da biz, kör topal idare ediyoruz işte. Zahmete alıştık; onsuz yapamıyoruz. Ben de doktoru dinlemiyorum albayım. Bir sigara verin bana.“
Ülkesinin İşgalini Hazmedemeyen Türk Subayı...
ACI BİR ÖLÜM: Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Şevki Bey'in Yaveri Mehmet Ali Bey dün gece, Ada'ya giden son vapurda, eldivenlerini, kalpağını bir de kapalı büyük zarfı saltanat hanedanına mahsus kamarada bırakarak vapurun burnuna gitmiş, kafasına bir kurşun sıkarak kendisini denize atmıştır. Bütün aramalara rağmen cesedi bulunamamıştır. Ali Bey 21 yaşındaydı. Hayatının son yıllarını cephelerde geçirmiş, Çanakkale'de, Kafkasya'da, Filistin'de çarpışmıştı. Şiirle ve edebiyatla uğraşır çok nazik ve çok duygulu bir Türk Subayı olan Mehmet Ali Bey'in ölümü silah arkadaşlarını yürekten kederlendirmiştir.'' Kâmil Bey dergideki fotoğrafa bir zaman, derin bir acıyla baktı. Evet, yakışıklı delikanlıydı Üsteğmen Ali Efendi... Daha korkuncu, iyice rötuş edilmiş resminde yumuşacık gülümsemesiyle çok iyimser, alabildiğine de mutlu görünüyordu. Bu fotoğraf, zor beğenir bir genç kıza gösterilmek üzere görücülere verilmek için çıkarılmış gibiydi.
Sayfa 41 - İthaki YayınlarıKitabı okudu