Merhaba arkadaşlar. Oldukça uzun zamandır Tess Gerritsen okumuyorduk. Biraz kısa bir kitap ama olsun Gerritsen imzalı bir kitap okumak, uzun yıllar aradan sonra oldukça iyi geldi diyebilirim. Benzetme yapmak ne kadar doğru olur bilmem ama teşbihte hata olmaz diyenler gibi kendimizi avutarak ilerlersek bu hikayeyi daha çok hızlandırılmış, kısa
Yaşar Kemal Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli. Van Gölü'ne yakın Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan ailesinin Birinci Dünya Savaşı'ndaki Rus işgali yüzünden uzun bir göç süreci sonunda yerleştiği Osmaniye'nin Kadirli ilçesine bağlı Hemite köyünde 1926'da doğdu. Doğum yılı bazı biyografilerde 1923 olarak geçer.
Kitabın kurgusu öyle ince ince işlenmiş ki son ana kadar acaba nasıl bitecek, olayların sebebi ne olabilir diye binlerce soru geliyor akla.
Gerçekten okurken çok yoran bir kitap oldu benim için. Bu kadar belirsizliğin olduğu bir kitabı ilk defa okuduğum için olabilir.
Açıklanması gereken bir sürü olay vardı ama son bölüme kadar hiçbirinin asıl sebebini öğrenemiyorduk.
Sabırlı biriyseniz mutlaka okumanızı öneririm. Ne kadar cinayet olsa da keyifli bir kitaptı.
Kendi tarihine, atalarına düşman bir millet olabilir mi? Dünyada diğer ülkelere bakalım, onlar da nasıl? Eskiden Osmanlı toprağı olup bugün kan gölü olmaktan kurtulmayan birçok yer var. Balkanlarda Kosova, Bosna, Orta Doğu'da Filistin, Lübnan gibi.
Bizim geleceğimiz geçmişimizdedir, istikbale de öyle bakmaktayız bunun için... İnsan, her aklından geçeni yapabilmek hürriyetine sahip değildir yeryüzünde... Şayet hürriyetin anlamı o olursa, çok yanlış olur. Yeryüzü bir kan gölü, bir kargaşa çıkmazı haline gelir. Bunları konuşmak, doğruyu yanlıştan ayırmak zaman ister...
Gerçek hayatta da periler ülkesinden nefret edenlerin bayılacağı bir kitap. Kan, dehşet ve delilik hiç bu kadar sevimli olmamıştı benim için. Sayfaların hepsi başlı başına sanat eseri gibi. Periler ülkesinde olup aynı zamanda da kan gölü içinde hissettiriyor. Zaten Skottie Young gibi birinden de başka bir şey beklenemezdi. Şu ana kadar okuduğum en iyi çizgi romanlardan biriydi diyebilirim.
"Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi... " diye başlayan İki şehrin hikayesi, Dickens'ın İngiltere'ye 'kendine gel' demek için yazdığı bir kitaptır aslında... Fransız devrimi sırasında geçen romanda iki şehir - Fransa'nın göz bebeği Paris ve İngiltere'nin kalbi Londra - ve bu şehirler arasında kalmış, hayatları birbirine, ihanet, acı, dostluk, düşmanlık, iyilik ve kötülükle bağlanmış bir grup insanın hikayesini anlatıyor. Çok zor şartlar altında aç, sefil bir şekilde yaşamaya çalışan Fransız halkının ayaklanması ve yaşanan kan gölü... Haksızlığa uğramış, ölümden dönen bir adam, adamın kızı ve bu ikisinin yıllar boyunca dost olacağı Mr. Lorry ile başlıyor hikaye ve baştan sona harika olay örgüsü, benzetmeleri, ironileri, kinayeleri ile roman ruhumuza işliyor...
"Çünkü düzeleceğine dair hâlâ ümidim var. Kış geçecek, bahar gelecek ve ikimiz tekrar mutlu olacağız. Aslında bu bir hayal ya, neyse; bizi ayakta tutanlar hayaller değil midir zaten?"