Dağlar arasına gizlenmiş, üstü bulutlarla kaplı, taş evleri ve ağaçsız bahçeleriyle uzaktan bir kayalığı andıran köye, güneş batmak üzereyken, elinde uzun asasıyla, siyah hırkalı bir gezgin geldi. Önce duvarları, sonra köpekleri, ardından duvar dibinde oturan yaşlıları selamladı. Adını soranlara, ben peygamberim, diye karşılık verdi. Evine davet edenleri nazikçe geri çevirdi. Uzun yoldan yayan geldiği için çıplak ayaklan yarılan ve bastığı yerde kan izleri bırakan gezgine ısrar ettiler, yemek sundular. O su içmekle yetindi ve yumuşak sesiyle, benim peygamberliğime kim inanırsa onun konuğu olur, onun yemeğini yerim, dedi. Çocuklar meraklı gözlerle bakarken, yaşlılar güldü . Gezgin geceyi dışarıda geçirdi. Sabahleyin peygamberlikten söz etti ve bir mucize göstermesini isteyen köylülere tutkuyla seslendi: Kalbi yansıtan söz, en büyük mucizedir! Başka mucize aramayın, söze inanın!
Hep ertelediğim bir kitaptı.
Yeni bir kitap okumak için karar verme aşamasındayken anasayfamda karşıma çıktı aynı kitap: yaşamak!
Kıymetli bir okurun incelemesi ile ikinci defa karşıma çıkmış oldu yani. Daha fazla ertelemeden başlayayım en iyisi dedim:)
Bazen olur ya bir kitaba başladığınızda karmakarışık olaylar olur, sizi kitaptan soğutma
*spoiler*
"Uzay benim için her zaman bilinmez olmuştur. Filmleri, bilim kurgu romanları... Arthur C. Clarke, Tanrıların Arabaları... Ya burada olmam inanılmaz bir şey yani! Space Odyssey!" diyor ve başlıyorum.
Sevgili İthaki yayınları, Tanrılar belanızı versin, saygılar. Birinci sayfa, birinci paragraf yazım yanlışları başlıyor.
Çok duygusal bir kitap , Fugui'nin ve ailesinin hayatinda yaşadığı o zorluklarla başa çıkma mücadelesi beni derinden etkiledi .
Fugui kıtlıktan dolayı ailesine biraz kızıyordu ve hatta Youqing'i morartarak dövdü tüm bunlara rağmen koca yürekli Youqing sustu çok iyi kalpliydi . Beni en çok onun ölümü etkilemisti Vali'nin karısına kan
Sıcak boğucu ... Yel esmiyor, ufacık bir fisilti bile yok. Atın
üstünde Osmanın bacakları ağrıdı. Tutmaz oldu. Neredeyse
düşecek. .. Gözü dört bir yanı görmüyor. Osman atı sürmüyor,
at kendisi gidip geliyor.
Derken öğle paydosu. Sıcağın altında yemek... Kan gibi
ılık su. Zeynebin tüm yalvarıp yakarmalarına karşın Osman
ağzına bir lokma ekmek bile koymadı. Boyuna su içti ...
Zeynep akıl etti de başına bir kova su döktü. Çocuk ondan sonra artık kendisine gelebildL
1
Bayram tatilinde bana eşlik eden Hizmetçi serisinin ikinci kitabı olan Hizmetçinin Sırrı kitabı da serinin ilk kitabı gibi akıcı, okunması kolay ve kısa sürede bitirilecek bir kitaptı. İlk kitaptaki gibi yazarın mantığını anlayınca olay örgüsü tahmin edilebiliyor olsa da okuması keyifliydi.
(Arka kapaktan)
Geçmişim hakkında sorular sormayan bir işveren bulmak çok zordu. Bu yüzden Garrickler mucizevi biçimde beni şehir manzaralı çatı katı evlerini temizlemek ve ışıl ışıl mutfaklarında yemek yapmak üzere işe aldıklarında şansıma şükrettim.
Bir müddet orada çalışabilir, istediğimi elde edene kadar sessiz kalabilirdim.
Neredeyse mükemmeldi. Fakat girmemin yasak olduğu misafir odasının içini hiç görmemiştim. Bayan Garrick’le hâlâ tanışamamıştım. Ağladığını duyduğumdan emindim. Çamaşırları yıkarken beyaz geceliklerinin yakasında kan lekeleri buluyordum. Bir gün dayanamayıp kapısını tıklattım. Kapı usulca aralandığında gördüklerim her şeyi değiştirdi…
İşte o zaman bir söz verdim. Ne de olsa bunu daha önce de yapmıştım. Kendi sırlarımı güvenle saklarken Bayan Garrick’i koruyabilirdim.
Douglas Garrick yanlış yapmıştı ve şimdi bu yanlışın bedelini ödeyecekti.
Shakespeare’in geçen 500 yıla rağmen, hala Dünya Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden biri sayılmasının nedeni, muhakkak tartışılmıştır, tartışılmaya da devam ediyordur. BBC’nin yaptığı “1000 Yılın Dâhileri” anketinde Newton, Churcill gibi isimleri geride bırakan Shakespeare, tüm bu tartışmaların üzerinde büyük bir sonuç olarak durmaktadır.
~~~~~ Merhabalar arkadaşlar! ~~~~~
Dün Dünya'nın en zor aktivitelerinden biri olan Everestingi tamamladım.
Meraklısı için sürüş linkini buraya bırakıyorum
strava.app.link/A21DlXumJIb
(everestin yüksekliği olan 8.848 M yüksekliğe ulaşmak için seçtiğimiz bir rampaya defalarca çıkarak ulaşmak)
** Yaklaşık 30 tekrar 20 saat
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Afrika’lı çocuğun yüzyıllar süren açlı
şu değildi onu böyle kasıp kavuran.
Kötü de olsa yiyecek bir şey bulabilirdi istediği an.O istemediği halde bilinçli sürüyorlardı önüne yiyecekleri.”Kokusuna dayanamaz,
vazgeçer açlıktan”giyorlardı.Oysa eskiden özel olarak yemekleri bekletir soğuturlardı.İçine avuç avuç kan dökerlerdi,yiyemesinler diye.Şimdi lokantada pişenleri benziyordu yemekler.Karavandan gelen yemek kokusu ölüm kokusunu bastıramıyordu.
Günlerden bir günde ekmek olsam
Bu yemek, bu kan
Bu sessiz fısıltı
Bu çağımın acısı
Bu cevher kalbim
Bu haykırış bu zaman
Bu renkler bu sanat
Bu muştunun başlangıcı. Gizi. Büyüsü
Bu taşman kaynak
Bu kayalıkların başlangıçında savaşla bozulan sinirler
Beyrut’taki akşamlarla
Ölseydi
Saatler beşi gösterdiğinde?