Kuyulara düşünce taş
Önce korkunuz uyanır:
Geç kaldım.
Yarı karanlık ırmakta sular önce bulanık.
Bir kanadı kırık kuş
Ayağınıza dolanır, çiğnenir telâşlarda
Şimdi beni unut sevgilim. Tenimi ve alçaklıklarımı unut. Beni kanadı kırık küçük bir yavru gibi bulduğun, çoktandır sanki birini beklediğin varmış gibi katlandığın, o çöplükte bulduğun beni, baktığın, büyüttüğün beni unut.
Şimdi bu acıya ne benim kuş kadar yüreğim, ne senin anaç kalbin dayanır.
Sana son kez sarılıp uyuduğum o gecede tüller ve silahlar gördüm düşümde.
Bugün ayrılığın ilk günü. Hiçbir şeyi hiçbir şeye yoramayacak kadar kara bir kının içindeyim.
Kara bir kan içindeyim.
Tüller ve silah nedir bilmiyorum.
Yaşlı doğuda her şey mümkün diyorlar:
Sonsuz sevgi, sonsuz bağlılık
ani ışık, ani ayrılık.
SİMURG’UN HİKAYESİ
Derler ki; çok uzun zamanlar önce, kuşlar diyarında Simurg diye bir kuş yaşarmış. En heybetlisiymiş Simurg kuşların. En güçlüsüymüş. En yüksek dağda yaşar, en büyük avların peşinden gidermiş. Aslanlara kafa tutar, kurtları korkuturmuş…
Bütün kuşlar hayranıymış Simurg’un. Simurg ise bir tanesinin. Dişi bir şahinin aşkına
Monna Rosa, siyah güller, ak güller,
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!