"Sana sarılmaya korkuyorum, öyle garip bir kızsın ki sana bir türlü ulaşamıyorum. Benim için o kadar apolitize, duyarsız, kültür sanat gibi kaygıları olmayan bir insandı ki, aynı dili hiç yakalayamıyorduk."
"Bütün memlekette olduğu gibi hayvansal güdüler maksimumda, vajina meraklıları sınıfsal fark gözetmeksizin çoğunlukta! Freud Türkiye'de olsaydı nutku tutulur, fortçu olur çıkardı."
"NİHAYET ÖZGÜRDÜM!
Fakülteye başlar başlamaz tokat, tokat, tokat...
Ya Allah yoksa?
Devlet, hükümet olmasa?
Para?
Bütün yaşayacağım bu dünyada olacaksa?
Karşı olma hakkım varsa?
Ya beni yönetenlerden daha zekiysem?
Niye bazı şeylere anlamasam da uymak zorundayım? Şu kocaman dünyada bana niye bu kadar küçük bir rol verilmiş?
Ya seks?"
"Çalmıyordu ve çalmayan devlet memurunu da bu ülkede hiç kimse sevmiyordu. 12 Eylül öncesi bir geceyarısı polisler evimizi basıp babamı aldılar. Belki sosyalistti ama hiçbir zaman komünist olmamıştı o. Ve silahla bir şeylerin çözülebileceğini kesinlikle kabul etmezdi."
-"Tanımış olsaydım Kanat'a yardım edebilirdim gibi bir hisse kapıldığınız oldu mu hiç? -
+" Aslında kitabı ilk okuyuşumda ona yardım etmenin bir yolu olmadığını düşünmüştüm. Televizyondaki halini gördüğümde de, yanılmadığımı anladım. Eğer bir insan "ben yakında öleceğim' diyorsa, kendisini o yoldan döndürmek çok profesyonel bir çaba gerektirir. Bizler "Bak hayat ne kadar güzel" diyerek bunu başaramayız. Böyle düşündüm. Çok acı bir şey ama içinde yaşadığımız dönem de, iletişim çağında, kız kitabını yazdı ve sonra da gözlerimizin önünde öldü. "Ben geliyorum" diye diye, göz göre göre olan bir şey Bunun içinde edebi bir yan da var; bu kız anlatmak istediği şeyi ifade etmenin yolu olarak ölümü seçti sanki..."