Ne yazacağımı bilemiyorum. Ailesini kanserden kaybetmiş biri olarak, benzer acıları gördüm ama hasta açısından bakabilmek için ayrı bir gözlük gerekir ki, bunu kitabın yazarı gibiler yapabilirdi ancak.
Burçak, tiyatrocu bir babayla melek gibi bir annenin 3 kızından küçüğü. 12 yaşında yazmaya başladığı günlüğü 16 yaşında lösemi'den sonsuzluğa kavuşana dek sürdürmüş. Cefakar ailesinin önsözünde belirttiği kara kitap, benim de yaşadıklarım, Türkiye'de tıbbın kanser hastalarına eğilim sorunu! Ama bir de akkitap var ki; onda Burçak gibi serpilen ergen bir genç kızın samimiyet dozajı yüksek gerçekçiliği var: Amerika hayalleri, aşkı arayışlar ve hastane odaları arasında süregiden umutlar. Aile Türk sanatçıların da desteğiyle Almanya'daki çok pahalı tedaviye kadar her şeyi yapar, yeri gelir umut kalmadığında son isteği gibi Amerika'ya götürür, aşık olur ve mucize gibi iyileşme emareleri gösterse de henüz 16'sında günlüğüne yazdığı gibi, sevdiklerinden önce ebediyete kavuşur :(
Sonuç mu? Sistem, ideoloji veya günlük küçük sıkıntılara takılmamak lazım: Küçük şeylerden küçük mutluluklar yaşayıp büyük toplam olan yaşamaya bakmalı, tıpkı küçük yazar Burçak'in da kısa süreli de olsa yaptığı gibi...