Telgrafla yolladım, gururla izledim telgraf memurunun şiirimi okuyuşunu, Camilla’ya şiirim,
Arturo’dan Camilla'ya bir damla ölümsüzlük. Memura telgraf ücretini ödeyip karanlık kapı eşiğime
döndüm, haberci çocuğu beklemeye başladım. Aynı oğlan bu kez bisikletle geldi. Telgrafı Camilla’ya
verişini izledim, Camilla’nın telgrafı okuyuşunu, omuz silkip telgrafı parça parça edişini, parçaların
uçuşarak yerdeki talaşa karışışını izledim. Ernest Dowson’un şiiri bile onu etkilememişti, Dowson
bile. Canın cehenneme öyleyse Camilla! Seni unutabilirim. Param var. Sokaklar senin bana
veremeyeceğin şeylerle dolu. Main sokağı ile Beşinci caddeye öyleyse, uzun loş barlara, King
Edward’ın mahzenine, ve orda gülümsemesi hastalıklı sarışın bir kız, adı Jean, ince, veremli gibi,
ama katı da, parama aç, ağzı dudaklarımda, elleri pantolonumda, o hastalıklı güzel gözler atmaca gibi
bakıyor her dolara.