Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mobbing Bank Diyor ki;
Türk Fırtınası Nereden bilebilirdim yaşamımın bir fırtına estirmeye ait bir görev olduğunu! Dokuz yaşında aldım ilk yaramı on iki Eylül sabahında! O yara büyüttü beni!
Kapitalizmin Faşizmi Yok Etmesi!..
~•~ Bir eşya dini olan, eşyaya tapınma ve onun içinde kaybolma demek olan kapitalizm, insana tapınma yolunu açan faşizmi ortadan kaldırdı. İşte bu, İkinci Cihan Harbi'nin bir açıdan izahını verir bize. ~•~
Reklam
104 syf.
·
Puan vermedi
“ HERKESİN DİNİ İMANI PARA OLMUŞ” veya “O para için her şeyi yapar “sözlerini çok duyarız. Oldukça yaygın olan bu söylem, çok önemli bir gerçeğe dikkat de çekmektedir: Para, insan ilişkilerinde temel bir belirleyici ve de ölçüttür. Bu nedenle Paranın kapitalizm adlı dünyevi dinin zalim ve karşı konulamaz tanrısı olduğuna dair düşüncelerim haklılık
Psikopolitika
PsikopolitikaByung-Chul Han · Metis Yayınları · 2019665 okunma
Kapitalizm, Toplumsal Değişim ve Dini Uyanış
Tarihi açıdan Müslüman toplumlar oldum olası değişime uğradılar fakat bu değişimin entelektüel değerlendirmesi - yani sebeplerine ilişkin rasyonel araştırma - zaman zaman yapılmış olsa bile, sebep ve netice arasında ender olarak uygun bir râbıta kurabildi. Her şey ilahî iradeye bağlandı ve böylece değişikliğin uluslararası bir olay olarak anlaşılmasından ve sonuçlarıyla baş edebilmenin çarelerini aramaktan kaçınıldı.
Sayfa 6 - Timaş yayınevi, 7. Baskı, İstanbul, Eylül 2019
Bugün din, cami içindeki vakitli ibadetler, kurban adına kesilen hayvanlar, çevresinde onca sefalet içinde insan varken hac için harcanan yüz binler, zekâtı verilip alınmış cipler, emperyalist müttefikler, açlık boy gösterirken dikilmiş camiler, huriler, gılmanlar, anlamı bilinmeden uygulanan ritüeller, kutsanan bezler, türbeler, hoca efendiler, risaleler, cüppeliler ve sarıklılar, katılım bankaları, faizsiz kazanç iddiaları, hilafet fetişistleri ise, bunun yegâne nedeni “afyon dini toplumlara entegre ederek, onları sömürme arzu ve hevasından ileri gelmektedir.” İslam’da ritüel mekânı olmadığı gibi, yukarıda saydığımız hiçbir unsur “Kuran’ın dininde” yoktur.
Ekonomik ve maddi yönden yoksul olan toplumlarda, manevi boşluğun olacağından kuşku yoktur. Fakir toplumlarda ahlak ve din adına yapılanlar korkunç bir dini sapmadır; maneviyatla hiç bir ilgisi yoktur
Reklam
Muaviye şöyle diyordu: "Bütün mal Allah'ındır/ Ebuzer de buna itiraz ediyor ve: "Sen bütün mal Allah'ındır diyerek, kendini Allah'ın unvanıyla bu mülkün sahibi olarak görüyorsun. Halbuki mal halkındır' demen gerekiyor." diyordu. Öyle ki böyle bir yorum, malikiyetin yapısı konusunda değişik açıklamaların yapılmasına yol açtı. Özel sermaye ve ferdi malıkiyete dini bir koruma ölçüsü getirilerek, "halk"ın yerine "fert" konuldu. Halbuki dinin getirmiş olduğu ölçü tam bunun tersineydi. Bunun ardından yağmaya, gasba, sömürüye dayanan kanun veya kanunsuz özel mülkiyet sistemi gelişiyordu. Bu sistemi geliştirmek için de, her türlü tevil ve istinbad mubah oldu!
İslam toplumunun sınırları Kuzey Afrika'dan Fars Körfezi'ne kadar uzanıyordu. Anur'dan Çin sınırına ve Endonezya'ya kadar uzanan bölge İslam'ın egemenliği altındaydı. Bu bölgede, aynı düşünceyi, aynı inancı ve aynı duyarlılığı paylaşan tek bir ümmet yaşıyordu. Hepsi tek bir dinin değişik ekollerine, ve dini şahsiyetlerine uyuyorlardı. İslam doğuşunda yeralan bu yekvücut dini güç,yeni yeni gelişmeye başlayan Batı emparyalizmini sürekli rahatsız ediyordu. Osmanlı kılıçları İslam adına güçleniyor ve Batı yayılmacılığının önünde büyük bir set oluşturuyordu. Daha 19. yüzyıla kadar gidip Viyana'yı kuşatıyorlardı. Bütün Akdeniz islam donanmasının kontrolündeydi. İşte bu büyük, parçalanmalıydı. En küçük parçalara bölünmeli, tamamen etkisiz hale getirilmeliydi. Böylece doğunun direnme gücü ortadan kalkacak, aralarına ayrılık düşecekti. Çünkü küçük küçük lokmaları yutmak kolaydı.
Boş midenin hiç bir şeyi olmaz. Ekonomik ve maddi yönden yoksul olan toplumlarda, manevi boşluğun olacağından kuşku yoktur. Fakir toplumlarda ahlak ve din adına yapılanlar korkunç bir dini sapmadır; maneviyatla hiç bir ilgisi yoktur.
ŞEYTANIN DÜZENİ/REJİMİ Allah'ın hükümlerinin kaldırıldığı ve yerine beşerî ideolojilerin hakim kılındığı her düzen şeytanın düzenidir.. Bu tür sistemlerdeki her düzenleme (!) şeytanın insanlara vermiş olduğu vesveselere dayanır. Dolayısıyla bu tür sistemlerin başında kim olursa olsun sistem bütün organlarıyla şeytana hizmet eden bir
Reklam
Avrupa'nın bu doğal güce tapınmasından faşizm doğdu. Bir nevi, faşizm, Avrupa'da ferdî gücün mitleştirilmesi demekti. Fakat eşya kültü insan mitini yendi. Bir eşya dini olan, eşyaya tapınma ve onun içinde kaybolma demek olan kapitalizm, insana tapınma yolunu açan faşizmi ortadan kaldırdı. İşte bu, İkinci Cihan Harbi'nin bir açıdan izahını verir bize.
Hiz­bü't Tahrir. Müslüman Kardeşler kökenli bir grubun 1952'de Kudüs'te kurduğu, faaliyetini Ürdün merkezli yürüten bu parti, Filistin topraklarında İs­rail devletinin kurulmasına duyulan tepkiye dayanıyordu. Önderi Takiyud­din Nebhani, Filistin davasına sahip çıkarken, milliyetçiliğin ümmeti bölücü etkisine karşı ve kapitalizmin dini toplumsal hayattan yalıtmasına karşı mü­cadele eden bir uyanışçı-kurucu eylem tasavvur ediyordu. Bir İslami düzen tasarladı ve İslam Anayasası 'yazdı'. Birçok Arap ülkesinde 'yeraltında' ör­gütlenen bu partinin Türkiye kolu, 1967'de dağıttığı bildirilerle duyuldu. İs­lam'ı yok etmeye koşullandığını düşündükleri Batı'ya topyekun karşı çıkıp, kapitalizm ve ABD emperyalizmini birinci düşman ilan etmeleri yanında, fa­aliyetlerini illegal yürütüyor olmaları da, Hizbü't Tahrircilerin bütün Türki­ye sağında komüniste benzetilerek karalanmasını beraberinde getirdi. Türki­ye Hizbü't Tahrir'i, bütün Batılı ideolojilerin etkisinden arınıp Kur'ani Asl'a dönmeyi hedefleyen Rabbani yöntemi ve "İslam siyasettir" şiarını benimsi­yordu. Birincil görev, şeriat otoritesini hakim kılmak üzere devlet olmaktı.
Sayfa 457 - İletişim Yayıncılık
Hz. Peygamber (s.a.s)'in hayatında mevcut olan bir dindarlık ve hayat tarzı olarak mevcut olan tasavvuf, ismen olmasa da, pratikte bir gerçeklik olarak hep var olduğunu ve müstakil bir ilim halinde isimlendirilerek ortaya çıkma serüveninin diğer İslamî ilimlerin teşekkül etmesi ile benzer bir süreci takip ettiğini kaydeder. Ancak tasavvufa İslâm'ın dışında bir takım dinî ve felsefi kaynaklar bulma/yakıştırma gayretkeşlikleri de hep olagelmiştir. Bu teşebbüsler bazen tasavvufun tamamen İslâm dışı tesirlerle olduğunu, bazen belli başlı ana unsurlarının İslâm dışı etkilerle teşekkül ettiğini, bazen de doğuşunda İslamî olsa bile tarihi seyri esnasında yabancı unsurlardan etkilendiğini iddia etmektedir. Özellikle Batılı şarkiyatçılar (oryantalistler) tarafından bu hususta hacimli sayılabilecek çalışmalar vücuda getirilerek müteaddit görüşler ileri sürülmüştür. Reynold A. Nicholson (1868-1945) örneğinde görülebileceği üzere bazı müsteşrikler de önceleri tasavvufa İslam dışı kaynaklar izâfe ederken daha sonraları tasavvufla ilgili çalışmaları ilerledikçe tasavvufun İslam menşeli olduğu sonucuna varmıştır.
Sayfa 123Kitabı okudu
670 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.