Kartallar uçar mı bir harâbeden
Köprülerden benim yârim geçer mi
Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem
Taşırsın yeryüzüne ebedî tohumları
Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum
Avuçlayıp öpüyorum kumları
Bir karadelikten bakarken hayat
Meydan okuyanlar kim bu serâba
Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar ceylan koşması
Sen nasıl bu kadar yollar
Asimov Editörlüğünde Ortaya Çıkan Bir Derleme: Güneş Sistemi Öyküleri
“Sadece boyunu posunu kıstas alırsan insan önemsiz bir yaratıktır. Ama hayal gücünü de hesaba katarsan evrenden bile büyüktür.” -Robert F. Young.
Türkiye’de yayımlanan yabancı yazarlara ait bilimkurgu öykü antolojilerinden bir diğeri "Güneş Sistemi Öyküleri". (Diğerleri için yazının sonuna bakınız.) Ve bu derleme biraz daha özel bir
Karamazof Kardeşlerde dinî otoriteyi temsil eden Zosima Dede’nin, Dimitri Fiyodoroviç’in çekeceği acıları sezerek herkesin şaşkın bakışları altında gidip onun önünde diz çökmesini, sonra da ayaklarına kapanmasını ben hiç unutamam sözgelimi. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ında okuduğum “Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır,” cümlesini de unutamam. Sonra, Marquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanındaki Santiago Nasar’ın, bıçak darbeleriyle delik deşik edildikten sonra bağırsaklarını kucaklayıp evine doğru koşarken komşu kadınlardan birinin ne olduğunu sorması üzerine “Beni öldürdüler!” diye cevap vermesini, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ındaki Hikmet’in “Yazalım albayım, işte kalem işte ıstırap...” demesini, Kazancakis’in El Greko’ya Mektuplarında neden hiç gülmediği sorulduğunda Kaptan Mihail’in asık bir suratla “Karga neden siyahtır?” diye homurdanmasını ve kimin tarafından söylendiğini bilmediğim “Nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi geliyor,” cümlesini de unutamam.