"Onları henüz çocukken ormanda kamp ateşinin etrafında dinledin, en iyi arkadaşın sizin evde kalırken gece geç saatte karanlık yatak odanızda size fısıldandı. Bir yaz gecesi arka bahçeye kurduğunuz çadırda onu dinlediğinde o kadar korktun ki bir hafta boyunca uyuyamayacağını düşündün. İşin aslıyla yüz yüze gelince rivayetle hakikati birbirinden ayırmak pek mümkün olmuyor. O Ekim Çocuğu... tarlada yetişen katil, şekerleme kalpli acımasız şaka, testere suratlı kâbus..."
Birçok tarihçi ve şair, betimledikleri kişilere kara çalmaktan zevk duymuşlardı. Örneğin, Latin tarihçi Tacite, imparator Titüs'ün portresini övgülerle süslemişse de, Tibère'in betimlemesini kapkara göstermiştir. Efsanenin ve Shakespeare'in birçok cinayetle suçladığı Macbeth, gerçekte adil ve bilge bir kraldı. Yaşlı kral Duncan'ı kahpece öldürmüş de değildi. Duncan genç yaşta, büyük bir savaşta yenilgiye uğramış ve ertesi gün, Silahçı Dükkanı denilen bir yerde ölü olarak bulunmuştu. Bu kral, Macbeth'in karısı Gruchno'nun birçok akrabasını öldürtmüştü. Oysa Macbeth İskoçya'yı imar etmiş, gönendirmiş, ticareti geliştirmişti. Tebaası tarafından, soylulara karşı burjuvazinin savunucusu, kentlerin gerçek kralı sayılıyordu. Ama boy beyleri, onu Duncan'ı yendiği ve zanaatçıları koruduğu için affetmediler, onu
mahvettiler, yok edip anısını da lekelediler. Bu iyi kalpli kral, ölümünden sonra yalnızca düşmanlarının uydurduğu kin dolu hikayelerle ün kazandı. Shakespeare'in dehası, bu yalanların insanlığın bilincine işlemesine yol açtı.