"Efendi hayvanı durdurarak:
-'Yolu yine kaybettik!' dedi.
....
-'Sağa sapmalı!' dedi ve hayvanı döndürdü.
....
Bazen kızak ilerlemiyor, arkaya doğru kayıyordu. Hayvan besbelli bir tehlike sezerek ikide bir duruyordu. Adamcağız dizginleri bırakarak yeniden atladı ve bu duruşun illetini anlamak üzere ön tarafa gitti. Fakat hayvanın başından az öteye ilerlemişti ki, birden kaydı ve aşağı yuvarlandı.
....
Kara ve çukura sitem ederek:
-'Yaa, bana bu oyunu ettiniz, ha" diyordu. Çırpınmaya başlamıştı.
Efendi yukarıdan sesleniyordu:
-'Nerdesin, yahu?"
Cevap vermedi, daha mühim işi vardı. Silkiniyor, çırpınıyor, bir yandan da düşerken elinden fırlamış olan kamçıyı araştırıyordu. Kamçıyı toparlayınca, düştüğü yerden çıkmaya çabaladı. Tırmanıyor, yine kayıyordu. En sonunda çukur boyunca yürüyerek uygun bir yerden çıkmayı düşündü. Epeyce ilerledikten sonra yürüyerek değil tırmanarak kurtuldu. Fakat şimdi de ne atı, ne de efendiyi görebiliyordu... "
Faruk SÖNMEZOĞLU
Okuma: 19 dakika
Uluslararası İlişkiler literatüründe gelişmiş Kuzey Amerika, Avrupa ve bazı Uzakdoğu ülkeleri dışında kalan ülkeleri bir bütün olarak görme alışkanlığı vardır. Ve yine bunlara (eski bir alışkanlık ile) “Üçüncü Dünya Ülkeleri” denilmektedir. Fakat günümüzde bu ifade sadece bir kolay çağırma aracıdır. İki
Nuboru Kuroda 13 yaşındadır.
Annesi Fusako Kuroda ile birlkte Japonya, Yokohama’da yaşamaktadırlar.
Her şey Takaşima Rıhtımı’daki, Rokuyo şilebini gezmeye gitmeleriyle başlar. Nuboru denizciliğe meraklıdır.
Gemide İkinci Kaptan olan Ryuji Tsukazaki’nin, gemiyi Nuboru ve annesine gezdirmesi sonrasında, bu gemicinin hayatlarına dahil olmasıyla başlar.
Yazar bir denizcinin hayatını, hayata bakışını kişilerin iç dünyası üzerinden size aktarıyor.
Özellikle ölüm- yaşam döngüsü, kara- deniz yaşamı, yalnızlık - hayatını biriyle geçirmek gibi zıtlıkların anlatıldığı bir roman.
“Gerçek tehlike yaşama eyleminin ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, yaşamak, varoluşun farklılaştığı bir kargaşadır” (s.49).
#HAYVAN HAKLARI
Bi' kap su ver çok mu zor
Vicdanlı ol be lanet
Anlamak istemiyo'sun ama bütün bu canlar sana bana emanet
Lan bi' düşün:
"Soğukta kışta dışarda tek başına yaşıyo'sun
Dilini anlayan kimse yok hep tehlike, hep felaket, hep afet"
Kazanamazlar, ya yaraya rastlarlar
Âdeme bir türlü yaranamazlar
Vicdana bakar paraya bakmaz
Toplayıp ormana atmak çözüm değil
Bunlar kurt değil, ormanda kendi başlarına yaşayamazlar
Onları sen savun, onlar kendi haklarını arayamazlar
Barınaklar dolu
Memleket acı
Seması kara
Sokak hayvanlarına tecavüz etmenin, işkence etmenin cezası para
"Büyük ahlaksızlıklar için büyük aptallar lazımdır"
Bütün insanlar suçlu değildir ama
Bütün hayvanlar masumdur
Cumhuriyet ideolojisinin ve aydınların tehlike olarak gördükleri şey İslâm ve halkın Müslümanlığı mı yoksa aktif ve “örgütlü” dinî hareketler, moda deyimiyle “siyasal İslâm” mıdır? İlk bakışta problem ne kadar farklı gözükürse gözüksün bütün modernleşme tarihimiz boyunca mücadele edilen ve dönüştürülmek istenen İslâm ve Müslümanlıktır. Çünkü meseleyle bir şekilde ilgili herkesin bildiği üzere bu topraklarla koparılamaz bağları olan en geniş mânasıyla İslâmdır. Aktif dinî hareketler olsa olsa konjonktürel ve geçici bir öneme sahip olabilir.