Karaciğerinin çalışmaması nedeniyle karnında oluşan ödem onu rahatsız ediyordu. Bu arada Bayar, Atatürk'ün gözüne girmek için başka yollar bulmuştu. Padişahın eski yatı Ertuğrul artık Marmara Denizinden dışarı çıkamayacak kadar yaşlanmıştı ve Cumhurbaşkanı Karadeniz ile Akdeniz gezileri için yolcu gemilerine binmek zorunda kalmıştı. Daha görkemli bir yata sahip olmak onu mutlu edecekti. Başbakan Savarona adındaki lüks bir ya tın, inşa edildiği Alman tersanesinde boş olarak durduğunu öğrenmişti. Amerikalı bir milyoner için 1931 yılında yapılmıştı ve ABD Hükümeti tekneden vergi alınacağını açıklayınca, teslim alınmamıştı. Türk Hükümeti Savarona yatını 1938 Martında bir milyon iki yüz elli bin dolara satın alıp ulusun bir armağanı olarak Atatürk' e sundu.
"Bütün tarih boyunca izledigimiz şudur ki, insanların bilgisi gittikçe gelişmiş ve her yeni bilgi bir üretim kapısı açmıştır. Bugün artık biliyoruz ki tabiattaki olayların oluş kurallarını bilmeden üretim yapmak mümkün değildir. Tarihi bu açıdan incelediğimizde şunu görürüz: Her bilgi yeni bir üretim olanağı demektir ve üretimin ilk şartı bilgidir."
Belge Yayınları
Reklam
"Uçaklar füzeler geride kaldı. Aya çıkıldı artık. Merih'e dogru ilerliyor insan. Odun, kömür ve petrol eneiji kaynağı olmaktan çıktı. Atomu parçaladı insan. Atom reaktörleri, atom denizaltıları servise girdi. Sualtı tarımı başladı. Sanayi alabildiğine ilerledi. Fabrikalar harıl harıl çalışmakta. Her gün biraz daha ilerlemekte insan."
Belge Yayınları
"İdeallerinin olması da hayata dair değil midir peki?" -Öyledir ama fanatikleşip insan hayatının üstünde tutulursa o zaman başka...?' "Her iki tarafın sorunu da tam olarak bu. İlmi siyaseti bilmiyorsunuz. Siyaset yapmak siz tecrübesiz gençlere düşünce, mahallede maç kavgası yapan küçük çocuklardan farkınız kalmıyor işte böyle." "İstememişti buralarda tek bir tane olan ve koklamaya bile kıyamadığı o güzel manolyayı bir başkasının görüp keşfetmesini."
Balıkçı takkeleri, Ünye Kalesi, Bolaman’daki Hazinedar Konağı ve dağlardan yol alan çağlayanlar bilir ki, Karadeniz kıyıları elini yüzünü yağmurla yıkar.
Sayfa 25 - KARAKARGAKitabı okudu
Kıymetini bilemedik betona gömdük...
"İstanbul'un Roma'yla güzellikten yana hâlâ boy ölçüşebilir olması ise sadece Allah vergisi konumu yüzündendi. Boğaz, Marmara ve Karadeniz'le taçlanmış İstanbul'un doğal güzelliğini, şehri ne kadar tahrip edersek edelim yok edemiyorduk. O ince uzun kalemler gibi gökyüzüne uzanan minarelerimizin siluetlerini hantal binalarla ne kadar kapatırsak kapatalım, üzerinde martıların uçuştuğu Marmara Denizi en umulmadık bir anda, bir harap sokağın ucunda beliriveriyordu; çirkin beton apartmanların arasında birdenbire bir güngörmüş yaşlı çınar, zamanın ruhu gibi karşımıza dikiliyor; cami avlularında kanat çırpan güvercinler gönlümüzü okşuyor, çöp bidonunun üstünde yemek arayan bir tekir kedi, bir kapı dibinde uyuklayan kulağı küpeli köpek, bize şehrin telaşlı koşuşturmasının arasında birer robot değil, insan olduğumuzu hatırlatıyordu. Ah benim tüm hoyratlığımıza rağmen ruhunu öldüremediğimiz çileli şehrim, ne olurdu biz de senin kıymetini biraz olsun bileydik!.."
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.