Yirmi altı yaşında ölmüş yazar. Ama öyle böyle ölmemiş; ölümün her aşamasını sindire sindire, hissede hissede, can çekişerek, yaşayarak, öyle aramızdan ayrılmış. Haliyle öykülerinde de sadece yaşadığı yıkım var. Çığlıkları kelimelerin içinden fışkırıyor adeta. İnsanlığın imdat çığlıkları... Havada asılı kalacağını ve aynı masada oturduğu
"Karahindibanin yuvarlak çiçeği dünyaya, çiçeğinden çıkan tohumları bana benziyordu.
........
Benim karahindiba çiçeğine yaptığım gibi Tanrı da bizim üzerimize nefesini üflemiş, hepimiz bambaşka yerlere, bambaşka hayatlara savurmuştu."
* * *
"Bazen Dünya'da görevimi yaparken kendimi yardım çığlığı kimse tarafından duyulmayan, korumaya değer görülmeyen ve herkesin kolayca ayakları altında ezebileceği bi karahindiba gibi hissediyorum."
* * *
İNSANLARA GÜVENEMEZSİN ÇÜNKÜ...
...çekip giderler.
...yabancılar ölür.
...çok iyi tanıdığın insanlar da ölür.
...arkadaşlar ölür.
...insanlar insanları öldürür, kitaplardaki gibi.
...kendi ailen de ölebilir.