Umut, bazen insanın en büyük düşmanı olur. Bir ışık arayışıdır, ama bazen o ışık hiç gelmez. Her sabah, belki bugün diye uyanırsın, ama her gece daha karanlıkta kaybolursun. Umut, en parlak yıldız gibi görünse de, bazen kaybolmaya yüz tutmuş bir yanılsamadır. İçindeki beklentiler, seni hayal kırıklıklarına sürükler. Her şeyin düzeleceğini, her şeyin değişeceğini umarsın, ama gerçekler her zaman daha serttir. Umut ettikçe, bir şeyler daha çok kaybolur. Her “belki” senin içindeki boşluğu büyütür, her “belki” seni biraz daha kırar. Umut etmek, bir nehir gibi akar; zamanla seni yavaşça boğar. Ne kadar tutunmaya çalışsan da, o akış seni sürükler. Ve bir noktada, umudun yerine sadece bir yorgunluk kalır. Çünkü umut ettikçe, kaybettiğin parçaların sayısı artar. Umut, bazen seni öldüren bir his olabilir. Ne kadar beklersen, o kadar daha fazlasını kaybedersin. Ve sonunda, o hayal kırıklıkları, seni tüm duygulardan uzaklaştırır. Bir zamanlar hayatın anlamı olan umut, sonunda sadece bir yük haline gelir.