Arap Osmanlıcılığı yelpazesinin öteki ucunda Emir Şekip Arslan (1869-1946) bulunuyordu. Lübnan'ın güçlü bir Dürzi ailesinden gelen Arslan, El-Afgani ve Abduh'un fikirlerinden etkilenerek Abdülhamid'in Pan-İslamcı politikasının güçlü destekçilerinden biri olmuştu. Gazeteci, şair ve yerel bir politikacı olan Arslan, Osmanlı İmparatorluğu'nun ayakta kalmasının ümmetin bölünmesi ve Avrupalı imparatorluk devletlerinin işgaline karşı tek garanti olduğu görüşünü savunmaktaydı. Onun gözünde, Osmanlıcılık ile İslam birbirlerine sıkıca bağlıydılar; İslamiyet'te reform, doğal olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun canlanmasına yol açacaktı. Abdülhamid'in devrilmesinden hoşnut değilse de, imparatorluğun Islami merkezini koruma kararlılığı olarak gördüğü şey sebebiyle İttihatçı rejimi kabul edebilmişti. İttihatçılar da buna karşılık, Arslan'lar gibi eski bir ailenin desteğinin avantajlarını anlamışlar ve onları ödüllendirmişlerdi. İttihatçıların desteğiyle Arslan, 1914'te Osmanlı parlamentosuna seçildi ve daha sonra iki kardeşi de kendisine katıldı. Arslan'lar, Osmanlıcılığın siyasal faydalarını görmüşlerdi; statülerini İttihatçı rejimde de korumuş bir Arap ayan ailesi olmalarının bir sebebi budur.