Kederlisin, acılar içinde ruhun;
İnanıyorum, şaşılacak şey acı çekmemek burda.
Kuşatması altındayız yoksulluğun
Burda doğa da eşlik ediyor yoksulluğa.
Şu otlaklar, tarlalar, çayırlar,
Şu kuru ot yığınının tepesindeki
Islak, uykulu ve bezgin kargalar,
Acıyla doldurmaktadır insanın içini;
Var gücüyle dörtnala koşarak
Gidiyor mavi dumanlar içinde saklı uzaklara,
Üstündeki sarhoş köylüyle şu lagar beygir,
Şu bulanık gökyüzü... İstersen ağla!
Kitap şöyle bir paragrafla başlıyor: “Ayemenem’de mayıs, sıcak ve bungun geçer. Gündüzler uzun ve nemlidir. Irmak ufalır, kara kargalar sessiz, toz yeşili ağaçlarda, parlak mangolardan karınlarını doyurur.” Bunu yazmadan, yazarın dilini nasıl ifade edebilirdim bilmiyordum. Dili bu kadar lirik, bu kadar şiirsel ve güzel çok az yazarla
Hakikat’i, Güzel’i, İyi’yi ağzından düşürmeyip kirleten, lekeleyen ve sonunda sırtını sıvazlayıp, ‘Aferin sadık köpeğim’ diyenler. İğrenç herifler! Adına insan denen o küçük çenebaz kargalar.
"𝔘𝔷𝔤𝔲𝔫𝔲𝔪, 𝔄𝔡𝔢𝔩𝔦𝔫𝔞."
𝔘𝔷𝔤𝔲𝔫, 𝔥𝔢𝔯 𝔷𝔞𝔪𝔞𝔫 𝔲𝔷𝔤𝔲𝔫. 𝔅𝔦𝔯 𝔬𝔷𝔲𝔯𝔩𝔢 𝔰𝔲 𝔥𝔞𝔶𝔞𝔱𝔱𝔞 𝔫𝔢 𝔞𝔩𝔦𝔫𝔞𝔟𝔦𝔩𝔦𝔯 𝔨𝔦?
“Genç Elitler”, oldukça uzun bir süredir okumayı ertelediğim bir kitap. Marie Lu ile “Warcross” serisinde tanışmıştım ve evrenini sevsem de karakterlerine ısınamamış ve kitabın gidişatını da saçma bulmuştum. Sonra genelde herkesin en çok sevdiği serisi
Aradım dermanı derdin dediler
Ağladım murada erdin dediler
Yıllarca yürüdüm maşuk arayıp
Daha sen bir adım geldin dediler
Büyüye büyüye bir damla oldum
Savruldum rüzgârla Kaf dağlarına
Bir Önder masalı içinde öldüm