Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Jrnerasyon fenomenini bir teori olarak ilk ele alan 1923 yılında yazdığı "Kuşaklar Sorunu" makalesiyle Karl Mannheim olmuştur. Mannheim'a göre insanlar ebeveynlerine benzediklerinden daha çok yaşadıkları zamana benzerler. Bir başka deyişle Mannheim, kuşakların döngüselliğini değil, tarihin ve sosyal olayların kuşaklar üzerindeki etkilerini dile getirmiştir..
Sayfa 25 - Mundi KitapKitabı okuyor
Uygun özne mutlak bir bi­çimde toplumsal yapıda serbestçe süzülen bir “kendinde bilinç” ol­maktan ziyade, kapsamı giderek genişleyen (daha önceki kısmî ve somut bakış açıları tarafsızlaştıran somut) bir öznedir.
Sayfa 277 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Reklam
Nasıl belli bir dönemde mümkün olan ütopyalar ve idealler (he­nüz gerçek olmayanla ilgili tasavvurlar olarak), (mutlak olarak bir yerlerde süzülen hayalce yaratılmış ya da ilhamca meydana getiril­miş olana değil) o dönemde gerçekleşmiş olana yöneliyorlarsa; hem ütopik doğruluk imajı, hem de hakikat fikri, belli bir dönemin algılanabilirliğinin somut biçimlerinin içinden doğarlar. Demek ki hakikat kavramı da, tüm zamanlar için şüphe götürmez bir şekilde belirlenmiş olmaktan ziyade, tarihsel değişime tabîdir. Yani belli bir dönemin hakikat kavramının nasıl olduğu rastlantısal değildir, onun inşasıyla ilgili bir anahtar mevcuttur; belli bir dönemin paradigmatik bilgi biçimi ve yapısı sayesinde, genel anlamdaki hakika­tin ne olabileceğine dair bir tablo yaratılmaktadır.
Sayfa 268 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Nasıl bir zamanlar Kant; sağın doğa bi­limlerinin varlığına, “bunlar ne şekilde gerçekleşebilir?” sorusunu ekleyerek modem epistemolojinin kuruculuğunu yapmışsa, en azın­dan yönelimsel olarak daima tüm tarihsel-toplumsal özneyi ilgilen­diren (gerçek) nitelikselin algılanmasına yönelen idrakin varlığına da, “bu ne şekilde gerçekleşir” sorusu, dahası: “bu türden bir epis­temoloji bağlamında hakikat ne şekilde ve ne anlamda gerçekleşe­bilir?” problemi eklenmelidir.
Sayfa 267 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Kısacası, probleme yaklaşım, ilgili problematiğin düzeyi, soyut­lama düzeyi, ayrıca da ulaşılması istenen somutlaştırılma düzeyi: tüm bunlar aynı şekilde toplumsal açıdan varolıışsal bir bağlamlılık içindedirler.
Sayfa 257 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Gözlem­sel ışın, daha kavramın oluşumu sırasında, gözlemde bulunan iradeden kaynaklanmaktadır. Bu ışın belli bir tarihsel-toplumsal grubun kavranıl­ması gereken olgudan talep ettiği şeye yönlendirilmektedir. Ve böylece her kavram âdeta kendi içinde, olası deneyimsel malzemeden, salt arayış için­deki iradi merkezden hareketle algılanabilir ve birleştirilebilir olanı yoğun­laştırmaktır.
Sayfa 253 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Reklam
Ütopik olanın büsbütün yok oluşu, insan oluşumunun şeklinin değişmesi anlamına gelirdi. Ütopyanın yok olması, bizzat insanın bir nesne haline dönüştüğü durağan bir nesnellik doğurur. Düşünülebilen en büyük paradoks meydana gelirdi: Uzun ve fedakârlıklarla dolu kahramanca bir gelişimden sonra -tarihin kör kader olmaktan çıkıp yaratılmış olduğu- bilincin en yüksek aşamasına ulaşmış olan insanoğlunun, ütopyanın farklı şekillerinin yok olmasıyla birlikte tarih yapma iradesinden ve böylece tarihten ders alma yeteneğinden mahrum kalması.
Sayfa 244 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Dünyamızdaki varoluşsal aşkınlığın bütünüyle yok edilmesi, İnsani iradenin sönüp gideceği bir nesnelliğe yol açacaktır.
Sayfa 244 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Landauer:
“ Toplumun, muhafaza edilmesi, yok edilmesi ve yeniden inşası arasında gidip gelen hareket yasasının olasılığı ve gerekliliği, bireyin üstünde kendiliğinden oluşmuş herhangi bir organizmanın değil, mantık, aşk ve otorite ilişkilerinin varol­ması gerçeğine dayanmaktadır.”
Sayfa 243 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Geleceğin büründüğü tek bir şekil vardır, o da olasılıktır; “olsun” ise, geleceğe uygun yönelimdir. (…) Bu “olsun”dan hareketle ancak, mev­cut olasılıkların varlığı araştırılabilir ve bakış, tarihe ancak buradan hareketle yönelmektedir. (…) . Günümüz şartlarında hangi yöne­limin galip geleceği belli değildir, çünkü mücadele eden taraflar ütopik yönelimlerle gerilimsizlik içinde bulunan yönelimlerdir; zira, gerçeklik de henüz tamamlanmamıştır. Geleceğe gelince-(şeyler değil, insan olduğumuz için) potansiyel olarak her şey, muhtemellik açısından ise, birçok şey istemimize bağlıdır. Seçimimizin yönü ise, sonuç olarak her bir bireyin iradesine bağ­lıdır.
Sayfa 243 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Reklam
Yükselen bir parti, parlamenter idareye katıldığı oranda, bir zaman­lar sürükleyici bir güç olan ütopyasından yayılan bütünlükçü bakış açısını terk edip, şekil değiştirici gücünü somut tekil olaylarda gös­terir. Politik olanda gözlemlenmesi mümkün olan bu değişime pa­ralel olarak, partinin başta salt programatik ve yapıcı olan bütünlük­çü bakış açısı, kendine uygun bilimsel alanda da tekil araştırmalar lehine eriyip yok olur.
Sayfa 235 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Tasarılar, bir mutlak­çılık alanının tepelerinden inen arzunun yarattığı düşler ve talepler ya da hayaliliği içeren "olsunlar” değildir; daha ziyade süreç bütü­nünde somut bir yaşama ve belli bir işleve sahiptirler: Eskidiklerin­ de yavaş yavaş yok olurlar; gerçekleşmeleri ise toplumsal sürecin belli bir yapısal duruma ulaşmasıyla mümkündür —ki, bu türden gerçek birer “siper”Ieri olmadan maskeleyen "ideolojiler” haline gelirler.
Sayfa 227 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Sosyalizmin yapmak zorunda olduğu şey, bir yandan, liberal ütopyayı, “tasarı”yı, daha da radikalleştirmek; öte yandan, anarşiz­min fazlasıyla aşırı içsel muhalefetini felç edip gerektiğinde onu yenmektir.
Sayfa 226 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
İrrasyonelliğiyle muhafazakâr dingincilik, genel olarak her olup biteni za­ten meşrulaştırmak eğilimindedir.
Sayfa 223 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Kiliastik algı, zamanın dışında kalmıştı; baş gösterdiğinde, mey­dana gelen rastlantısal anları âdeta kutsamaktaydı. Liberal algı, an­lamsal bir hedef olarak tasarıyı geleceğe erteleyip, ilerleme düşün­cesi sayesinde bu tasarısal vaadin -en azından bir yönüyle- zaman­la içimize yerleşmesine yol açarak, varoluş ile ütopya arasındaki te­ması sağlamaktaydı. Muhafazakâr düşünce, bir zamanlar bize nü­fuz edip içimizdeki ses olarak dışavurulan o tini, bizzat oluşmuş olanın içine daldırmaktaydı ve onu nesnelleştirip tüm boyutlara ya­yılmasını sağlayarak, tüm olaylara içkin bir özdeğerlik bahşetmek­teydi böylece.
Sayfa 224 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
248 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.