“Yunus’u bilirsiniz, hani şu Bizim Yunus, ‘Ben toprak oldum yoluna, sen aşırı gözetirsin / Şu karşıma göğüs geren taş bağırlı dağlar mısın / Karlı dağların başında salkım salkım olan bulut / Saçın çözüp benim için yaşın yaşın ağlar mısın?’ diye yakarırken acaba nasıl bir derdin içinde kıvranıyordu? Maddi yahut manevi; kalbî yahut nefsî?!. Sonra sayısız türküler yakılmış Anadolunun bağrında, sayısız aşkın ahı namelere karışmış: Dağlar Seni Delik Delik Delerim, Yüce Dağ Başında Koyun Meler, Başı Pare Pare Dumanlı Dağlar, Bir Of Çeksem Karşıki Dağlar Yıkılır, Bu Yıl Dağların Karı Erimez...
Dağ...
Ne efsunlu bir kelime!..
Ne derce hüzün ve heybet yüklü!.. Nasıl da gurbet, nasıl da hasret!.. Pek çok dinde kutsal...