Geçmiş tarihte de, günümüzde de ve hatta gelecekte de din her zaman politik emeller için kullanılacaktır. İnsanların bu manevi duygularını kendi emelleri için kullananlar her zaman çıkacaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi "Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir."
Kitaptaki
"Fedai, bir an bile tereddüt etmeden kendini başkomutanın uğruna feda etmeye adamış bir İsmaili mensubudur. Görevi sırasında ölürse şehit olur. Görevini tamamlayıp hayatta kalırsa da Dai mertebesine hatta bazen daha üst mertebelere yükselir."
Tanımıyla inandırılan, kendini peygamber ilan eden Hasan Sabbah'a taparcasına sadık olan,
FEDAİLERİN KALESİ ALAMUT,510 sayfa
“Hiçbir şey gerçek değil,her şey mubah.”
Sanki kitabın özeti gibi…Dünyada yaratılmış sahte cennet bahçeleri,din adı altında kandırılan insanlar,tarikatlar,körü körüne bağlılık,şehitlik vurgusu,uyuşturucu,dünyada yasak olan her şeyin öteki dünyada mükafat olarak sunulması,her türlü
Hazar denizinin güneyinde Elbruz yükselir; en yüksek noktası 6 000 metreyi bulan uzun bir dağ zinciridir Elbruz. Hasan bu dağlarda küçük bir kale bulunduğunu öğrendi. Oraya sığınmaya karar verdi.
Küçük bir arkadaş grubuyla yola çıktı. Karlar ve buzlar içinde, son derece tehlikeli yollardan, dar boğazlardan, dolambaçlı geçitlerden geçtikten ve
Semerkant ve Alamut romanlarını okurken Hasan Sabbah ve Haşhaşiler konusuna merak saldım. Modası geçmiş bir konu belki ama ben modayı hep geriden takip ederim zaten:) Özellikle Alamut romanında anlatılanların ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu çok merak etmiştim. Sanırım önemli bir Ortadoğu uzmanı olan Bernard Lewis’in bu kitabıyla konuyu açıklığa