Liberal anlayışta bireyin özgürlüğü kutsanır. Bireye sınırsız bir özgürlük hissi şırınga edilir. Ne var ki bu özgürlük, kapitalizmin bireyin beğenisine sunduğu envai türdeki tüketim nesnelerinden birini seçme özgürlüğüdür. Birey 'özgür' bir tüketici kılınır ki 'moda' olanı giysin, 'marka' olanı eskitsin 'pahalı' olanı kullansın diye. Eskimeden üzerinden çıkarıp atsın diye. 'Özgürlük yanılsaması' denen şeydir bu aslında:
Dikte edilenlerin arasından seçme özgürlüğü!
***
Hegel, tarihi, usun daha büyük bir öz-bilince ilerleme süreci olarak algılarken, Saint-Simoncu ilerleme konsepti daha büyük bir maddesel harmoniye ve refaha ulaşma süreciydi.
***
***
Birçok açıdan üretici oldukları ve zanaatkarlarımızı tasarım ve modellerle besleyerek imalatçılarımızın başarısına katkıda bulundukları için sanatçılar da sanayici olarak değerlendirilmelidir.
***
Okyanusun ortasında bir adam, deniz ve ufukta kaybolan Arabella.
Yalnızlığın aslında hep orda olduğunu biz onu fiziksel anlamda hissedene kadar fark etmediğimizi vurguluyor kitap. Standish hep böyle iradeli, idealleri olan ve düzgün bir hayatı sürdürmeyi kendine hedef belirlemiş biri miydi gerçekten diye uzun bir süre düşündürmüştü kitap başta
***
Bilim insanları, sanatçılar ile gücünün ve imkanlarının önemli bölümünü aydınlanma sürecine adayan sizler: Sizler insanlar arasında en büyük entellektüel enerjiye sahip olanlarsınız, yeni bir fikrin değerini en fazla bilenleriniz ve bu iştirakin başarısını en fazla isteyenlersiniz. Atalet kuvvetini yenmek size kalmış. Siz matematikçiler; sizler öncüsünüz, yol gösterin!
***
***
Heine’ye göre Nazarenler, ortaçağ dönmeyi arzulayarak, Saint-Simoncu teorinin savunduğu tüm gelişim prensiplerine ve Saint-Simon’un avangart konseptine karşı duruyordu.
***
Elinizdekilerin kıymetini bilin! Bu basit söylemden ne kadar seyrek yararlanırız? Genellikle sahip olduklarımız ve yapabildiklerimiz, sahip olmadığımız ve yapamadığımız şeylerin düşüncesiyle ayartılarak ya da itibarımıza veya gururumuza yönelik önemsiz kaygılar ve tehditlerle küçültülerek bilincimizden kayıp giderler. İnsan ölümü aklında tutarak varoluşun sayısız getirilerine karşı takdir etme ve minnettarlık duyma durumuna geçer.
Masallar ile büyüyüp , uykuya dalan annesinin anlattığı masalın sonunu bekleyemeden uyuyan bir afacanın hem kendisi hakkında itirafını dinliyoruz hem de anlattığı hikayeyi ...
Cet ; meraklı , zeki ve sevimli bir balıkmış. İştahı yerinde önüne ne gelirse gelsin yemeden duramazmış. Tek kusuru karanlıktan korkar , uyuyamazmış. Ufacık bir ışık ya da ses arar dururmuş.
Vella ile sürtüşmeli bir tanışma faslı yaşasa da onun iğneleyici sözlerinden kendisini daha iyi tanımaya fırsat bulmuş. Tabi bir de balıkçıların ağlarından birlikte kurtulmaları onları daha da yakınlaştırmış. Artık iki arkadaş denizin derinliklerinde maceraları yaşamaya başlıyorlar. Tabi bu durum yeni arkadaşları da beraberinde getiriyor .
Bell 'e yardım edip onun kayıp incisini bulmak için türlü türlü maceralara giriyorlar. Peki kayıp inciyi bulabilecekler mi?
Duyguların dolu dolu yaşamanın , korkular ile yüzleşmenin , çevreyi tanımanın ve keşfetmenin , yardımlaşma ve dayanışmanın önemini Cet bize bir kez daha anlatıp , kendi dünyasında yaşatacaktır .
İlköğretim 3-4 ve ortaöğretim düzeyinde çocukların rahatlıkla okuyacağı hatta okul öncesi çocukların da bu eseri anne babalarından keyifle dinleyecektir.
Ara ara sayfalara bırakıp çizimlerde bir harika olmuş.
Hepimiz bir bendene hapsolmuş kayıp ruhlar olsak da bir yerlerde aynı gökyüzünün altında gün geliyor acılarımızla, gün geliyor umut ettiklerimizle birleşiyoruz.
Bizler; yıldız mıyız, bilmiyorum! Ancak bu vatanın kararan bahtını aydınlatmak için kendi canımızdan vazgeçmişiz...
Yeter ki bu vatanın yıldızı, parlasın. .
Güneşi, sönmesin...
Bizler, bir bir kayıp gitmeye razıyız...