Gezileri sırasında Herodot krallarla, imparatorlarla, kâhin ve din adamlarıyla, köylülerle, yün taşıyan Anadolulu kadınlarla, dağ patikalarında eşeklerini sü-ren sürücülerle, çam ormanlarının gölgesinde ağaç bi-
çen tahtacılarla konuşmuştu. Yaşlandığında, her âşık gibi, parası tükenerek,' pek fukara kalmıştı. İşte o zaman, kalemi eline alıp, günün dünyasına değgin, belleğinde, aklında kalan binbir hoş anıyı; kardeşleri olan insanoğullarına müjdelemeyi kafasına koymuştu. Hindistan'da, koyun yününden çok daha beyaz ve yumuşak yün ağaçlarından (pamuk), İllirya'lı kızların nasıl evlendirildiklerinden (Güzel kızlar çarşı meydanında açık artırma ile satılıyor bu satıştan elde edilen para, çirkin kadın ve kızları alan erkeklere veriliyordu); göl kıyısı insanlarının, çocuklarının göle düşmemeleri için ne gibi çarelere başvurduklarından, Mısır'da sivrisineklere karşı nasıl cibinlik yapıldığından, Iran krallarının gezi sırasında yalnız kaynamış su içtiklerinden, Andromakid hanedanının nasıl pire tuttuğundan, Lidya Kralı Kandavlis'in karısını çırılçıplak gösterdiği için taht ve tacından nasıl mahrum kaldığından, Lidya'da en çok kocası olan kadınların nasıl saygı gördüklerinden, Iskitlerin kısraklarını nasıl sağdıklarından söz etti. Kitabı, eski çağdan pek ilginç bir röportaj oldu.