25 Eylül’deki görüşmelerden de bir sonuç alınamayınca 26 Eylül’deki oturuma Mustafa Kemal de katılmıştı. Rasih Efendi ve arkadaşları İstiklal Mahkemeleri Kanunu’na bir madde eklenmesine dair kanun teklifinde bulunmuşlardır. Teklif kabul edilmiş ve İstiklal Mahkemelerinin baktıkları davalar genişletilmişti. Hüseyin Avni Bey özel yetkilere karşı çıkıyor, “İstiklal Mahkemeleri engizisyon mahkemeleri değildir.” diyor. Kâzım Karabekir Paşa, cumhurbaşkanının onayı ile basının neşriyattan men edilebilmesine imkân veren maddeye itiraz ediyor.
“Yirminci asırda zan ve vehimle millet idare edilemez!” Bundan yaklaşık bir asır önce Kâzım Karabekir, Meclis’te İstiklal Mahkemeleri Kanunu görüşülürken bu sözleri söylüyordu. Ancak eller kalktı, indi ve basını susturacak yasa maddeleri muhalefetin itirazlarına rağmen kabul edildi. İsmet İnönü’nün başında bulunduğu Ankara hükümeti, İstanbul’da yayın yapan ve ülkenin toplumsal hayatını etkileyen, gerektiğinde eleştirel tutum alabilen gazeteleri ‘yola getirmek’ istiyordu. 1925’te çıkan Takrir-i Sükûn Kanunu ile olağanüstü ek yetkiler verilen İstiklal Mahkemeleri harekete geçti. Mahkemelerdeki yargılamalar delil yönteminden çok vicdani kanaate göre yapılmaktaydı. Kararları kesindi; itiraz ve temyiz hakkı yoktu. Meclis’in onayına gerek olmadan idamlar hemen infaz ediliyordu! Mahkeme üyeleri milletvekiliydi. Birçok gazeteci, ‘casusluk yaptığı ve rejime muhalefet ettiği’ gerekçesiyle tutuklandı. Dönemin ünlü gazeteleri kapatılırken, önde gelen gazetecilerin ellerine kelepçe vuruldu. İdam sehpalarında sayıları bugün bile tartışılan yüzlerce kişi sallandırıldı. Hapis cezaları ve sürgünlerle Türkiye büyük acılar yaşadı. İskilipli Atıf Hoca, Şapka Kanunu’nun çıkmasından yaklaşık 1,5 yıl önce bastırdığı ve “Millî Eğitim Bakanlığı” tarafından da onaylanan “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli risaleden dolayı yargılanıp idama mahkûm edildi.
Reklam
Kâzım Karabekir, İstiklâl Mahkemeleri Kanunu’nu Meclis’e sevk eden İsmet Paşa’ya şöyle demişti: “Yirminci asırda zan ve vehimle millet idare edilemez.” Bu mahkemeler, Meclis’in 2 ciltlik çalışmasında bugüne de ışık tutacak şekilde ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Neymiş efendim; Atatürk, Cumhurbaşkanı olduktan ve bütün kuvvetleri avucunda topladıktan sonra, tavrı değişmiş, Hz. Muhammed’den “Arab oğlu” Kur’an-ı Kerimden de “O Arab oğlunun yaveleri”, yani saçma sapan sözleri diye bahsetmiş. Kaynak kim; Kâzım Karabekir! Bunları ciddiye alıp yazan ve televizyon televizyon gezip iştiyakla anlatan kim? Bir
Ahır yapılan camilerin belgesi!
"Bu ne insafsızlık!" Birincisi, Atatürk devrine ait... 20 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyeť inhaberi şöyle: "Bu ne insafsızlık. Seferihisar'da tarihî bir cami ahır yapılmış!" Habere göre İzmir Seferihisar'da bulunan Hereke köyündeki II.Bayezid zamanından kalma bir tarihî cami tahrip edilmiş ve ahırahaline
Öyle puslu ki hava, şeytan bile müslüman mintanı giyiyor.
Reklam
344 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.