Evet. Kendisinden kopup geldiği için, ebedi olana bağlanma içgüdüsü taşıyan insan, O'nu yeterli seviyede idrak noktasına ulaşamayınca fani olana bağlanma iştiyakıyla dolup taşıyor ve "Aşık oldum " diyor kendi kendine. "Seviyorum, hoşlanıyorum, hep onu düşünüyorum ve onsuz edemiyorum!" diyor. Fani olanın tükenme eğilimi, insandaki bağlanma içgüdüsü ile vuslata erince onu da tüketiyor. Oysa bağlanma iç güdüsü ebedi olanla ebedileşecek bir özelliğe sahiptir ve asıl vuslat ebedi olana ermekle başlar. Yoksa Mevlana için ölüm, Şeb-i Arus olur muydu ?
Karşılık bekleyerek sevenler... Onlara acıyorum ben. Bir insan, bir insanı karşılık bekleyerek severse nasıl sevmiş olabilir ki ? Beklediği karşılığı alınca sevgisi tükenmez mi ? Elbette tükenir. Bunun adı insanı değil, menfaati sevmektir.
Bana şefkatli bir el lazım. Zayıflığımdan ötürü serzenişte bulunmayacak, öğüt vermekte üretken bir el. Çünkü bu sevd alışılmadık bir muhtevaya sahip ve ben acemiyim
Hacerül Esved olayının konumuzla ne alakasi var?
"Var," diyor Temsil sert bir tonla. "Sizlere tarih dersi vermek için anlatmadım bunları. Kafanızı kurcalayan çatışma, çatışan Müslümanların Hz. Muhammed'i gerektiği gibi anlayamamalarından kaynaklanıyor. Islam, bugünün dünyasinda yerine konulması gereken bir Hacer-ül Esved gibidir.Her grup Onu yerine ben koyayim ve şerefi bana ait olsun diye düşündüğü için, kendi haklılığını savunup diğerlerine karşı çıkıyor. Ve böylece birbirlerine destek yerine köstek oluyorlar. Taş da bir türlü yerine konamıyor. Oysa Hz. Muhammed'in sünneti, hırkasından daha geniştir. Her grup bir ucundan tutarak kaldırmaya çalışsa birlik sağlanacak ve taş da yerine konacaktır. Söylemek istediğim, eksikliğin bizlerde olduğudur. Allah'n onun vasıtasıyla gönderdiği Kur'an, müminlerin aralarında merhametli kişiler olduklarinı bildiriyor. Onlar sadece kâfirlere karşı şiddetlidirler."
NE ÇOCUKLAR GİBİ BİR AVUNTU OLSUN DİYE OKUYUN, NE DE MUHTERİSLER GİBİ KENDİZİNİ TALİME ZORLARCASINA; HAYIR HAYIR; OKUYACAKSANIZ
ŞİFA BULMAK İÇİN OKUYUN.
Gerçeklik, biz ona baktığımizda ortaya çıkar. Ama nasıl ortaya çıktığı, ona nereden ve nasıl baktiğımızla ilgilidir. ilya Prigogine'den ilhamla söylersek, gerçetik bir nebzeye kadar bizim inşa ettiğimiz, kendisini ancak bizim aktif katılımımızla ele veren bir şeydir.
Olaylar, şeyler, varlıklar yalnızca yanlarında yörelerinde olan unsurların değil, onlarla eş zamanlı olmayan, farklı konumlarda bulunan unsurların da etkisi altında olabilir. Her şey birbirine bağlıdır; bu, varlığın birliğidir !