"Ancak dünyaya bir kere geldiysen, tek seçeneğin ya uyumsuz biri olarak acı çekmek ya da dünya sana uyum sağlayana dek keder içinde beklemektir."
Sayfa 382
Bir kere de görerek bak!
Bir Süleymâniye, bir Selîmiye, hatta bir imâret, bir sebil, bir kemer, bir medrese, bir mescit ve hattâ kurumuş bir çeşme yalağı dahi bîgânece yanlarından geçip gidenlere: Hey!.. bir kere de görerek bak! diye seslense, kulakları ve gözleri, belirli klişelerle kapanmış ve tıkanmış kimselere seslerini duyuramazlar. Zîra bütün bu geçmiş zaman yâdigârları ona göre, köhne, bayat, hattâ tahrîbi ve tasfiyesi gereken, gerilik izleridir. İş, bakmakta değil görmektedir. Görücü gözü ve işitici kulağı mâzîsine açıldığı an, o hatırlayış, bir milletin silkinip dirilişi ve uyanışı demektir.
Reklam
Acı çekmek uzun süren bir andır. Onu mevsimlere bölemeyiz. Yalnızca ruh hallerini saptayıp yinelenişini kaydedebiliriz. Bizim için zaman ilerlemez. Döner. Bir ıstırap merkezinin etrafında döner sanki. Her ayrıntısı değişmez bir kalıba göre düzenlenmiş, yememizin, içmemizin, yürümemizin, uzanmamızın, dua etmemizin, hiç değilse dua için diz çökmemizin bile demirden bir formülün katı kurallarıyla belirlendiği bir yaşamın insanı felce uğratan durağanlığı; her korkunç günü en küçük ayrıntısına kadar bir öncekinin eşi kılan bu durağanlık niteliği, yaşama nedeni sürekli değişim olan dış güçlere kendini iletir sanki. Ekimden, hasattan, mısırların üzerine eğilen çiftçilerden, asmaların arasında üzüm toplayan bağcılardan, meyve bahçelerinde yere düşen tomurcuklarla beyazlanmış, meyvelerle kaplanmış çimenden hiç haberimiz olmaz, olamaz. Bizim için tek bir mevsim vardır, “keder” mevsimi.
Sayfa 81 - Can YayınlarıKitabı okudu
Bir gün Türkçede karşılığı olmayan kelimeler hakkın­ da bir yazı okudum. İnternette rastladım bu yazıya, keli­ melerin karşılıkları doğru mu diye kontrol ettim, Google Translate çoğunu derinliği olmayan, sıradan kelimeler olarak çevirdi, bazılarını hiç bulamadı. Var ya da yok bu kelimeler ya da uydurulmuş, önemli değil. Benim de ya­ şadığım tarifi zor duyguların yeryüzünden geçmiş ve geç­ mekte olan ve farklı diller konuşan insanlarca hissedilmiş olduğunu düşünmek hoşuma gitti. Hiraeth: Galce. Var olmuş ve artık olmayacak veya hiç var olmamış ve hiç olmayacak bir şeyin özlemini çekmek. Saudade: Portekizce. Artık olmayan bir şeyi özleme­ nin verdiği yas duygusu. Toska: Rusça. Sebebi bilinmeyen keder ya da bir tür melankoli . Dor: Rumence. Aşık olunan kişiden uzak kalmanın verdiği acı. Viraha: Hintçe. Yaşanan ayrılık sayesinde anlaşılan aşk. Odnoliub: Rusça. Hayatı boyunca aşkı bir kere tat­ mış kişi. Forelsket: Danca. Aşık olmanın yarattığı tarifsiz mutluluk hali. Litost: Çekçe. Bir kişinin kendi perişanlığını görerek aniden acı çekmesi. Bir de Arapça bir kelime var. Bu yazıdan başka hiç­ bir yerde bulamadım, böyle bir kelime var mı yok mu, gerçekten Arapça mı ondan da emin değilim, ama oku­ duğum an kalbime dokundu. Ya'aburnee: Beni sen göm, senden önce ölmek isti­ yorum çünkü seni kaybetmeye dayanamam
Kader
İsmail, o gece sabaha kadar uyuyamadı; yatağında öylece kıvranıp durdu. Bir türlü yenik düşmüyordu gözleri. Kafasının içindeki belli belirsiz sesler, dur durak bilmiyordu. Yazık ki onun bu haline tanıklık eden kimseler yoktu. Çektiğimiz acılara tanıklık eden birileri olunca tam manasıyla acı çekmiş oluyoruz. Yalnızlık korkusu da bize tanıklık edecek hiç kimsenin kalmaması değil midir esasen... Biri bize tanıklık etsin, yaşadıklarımızı görsün değil midir, bir başkasını hayatımıza alma ve onu kendimize tutsak etme isteğimiz. Çoğu insan, saatlerce aynanın karşısında öylece durur. Onu görebilecek hiç kimseyi bulamadığı için kendi kendine tanıklık eder... Öylece bir dağ başında yapayalnız kalsak, herhalde hiçbir şey için çok uzun süre acı çekmez, yaş tutmayız... İçimizde yaşadığımız, içeride daha fazla tutamadığımız fırtınaları dışarıya göstermek için farklı farklı yollar deneriz. Örnekse karalara bürünmek. Acımızı kıyafetlerimiz ile sergilemek... Ben yastayım... Beni görün; herkes renkli ben renksiz...
Sayfa 80 - BengisuKitabı okudu
"Dikkat çekmek istediğimiz husus ise Medine hayatının öğrettiği şura-seçim-biat esasına dayanan hilafetin, Muaviye ile egemenlik (muktedirlik) esasına dayanan iktidar ve saltanata dönüşmüş olmasıdır."
Reklam
1.000 öğeden 241 ile 250 arasındakiler gösteriliyor.