Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Efendiler, İzmit'te de Süleyman Şefik Paşa komutasında Hilafet Ordusu unvanı taşıyan bir kuvvet toplanıyordu. Bu kuvvette İstanbul'dan gönderilmiş birçok subay da vardı. Hilafet Ordusu'nun belli başlı komutanlarından birisi de Suphi Paşa idi. Kendisi Almanya'da tahsil görmüş, çok usta bir binici idi. Fakat askerlik sanatını anlamış değildi. Paşa daha sonra Ankara'ya gelecekti. Kendisine tesadüf ettiğimde, 'Paşam niçin Hilafet Ordusu Komutanlığını kabul ettin' diye sormuştum. Suphi Paşa, tereddüt etmeden, 'size mağlup olmak için' diye cevap vermişti."
Sayfa 281 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
9 Temmuz 1919 karışık bir gündür. Etrafında herkes biraz durgundur. Sivil hayatta ilk gündür. 10 Temmuz günü Kurmay Başkanı Kazım (Dirik) Bey onun karşısındadır. "Paşam, siz askerlikten istifa ettiniz. Benim bundan sonra vazifeme devam imkânım kalmadı. Evrakı kime teslim edeyim?" diye sorunca, Mustafa Kemal Paşa, "Ya… Öyle mi efendim? Peki efendim" der. O sırada yanında bulunan Rauf Bey olayı şöyle anlatmıştır: "Mustafa Kemal'i 1909'dan beri tanırım. Çok sayıda sıkıntılı anlarına şahit olmuşumdur. Ama o gün, orada, kurmay başkanının evrakını toplayıp karşısında dikildiği ve o sözleri söylediği andaki ruh düşkünlüğünü hiçbir zaman görmedim. Koltuğuna yığılmıştı. Bana döndü; Rauf, gördün mü? Devlet makam ve dayanağının kıymetini gördün mü? dedi."
Sayfa 239 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Nereden nereye, nereden nereye... 🙄 Kılıç Ali anlatıyor: Yıl 1921 İstiklal Harbi'nin hazırlık günleri... Rus temsilcisi Mustafa Kemal Paşa'yla görüşmek üzere gelmiştir. Paşa Rus temsilcisine bir şey ikram etmemizi istedi. Elimizde ikram edebilecek tek şey bir bardak ıhlamurdu. Askerden hemen ıhlamur hazırlaması istedim. Ihlamurları almaya gittiğimde askerin yüzünün düşmüş olduğunu gördüm. Ne olduğunu sorunca tek bir şekerimiz kaldığını hangi tabağa koyması gerektiğini bilemediğini söyledi. Evet, haklıydı Rus'un tabağına koymayıp Paşa'nın tabağına koysa olmazdı, Paşa'nın tabağına koymayıp da paşa şeker isterse ne diyecektik. Dünyanın en büyük güçlerine kafa tutarken ıhlamura atacak bir şekerleri bile yok demez miydi Rus elçisi. Aklıma bir çözüm geldi. Ihlamurları aldım içeri girdim. Şekerli ıhlamuru Rus'un önüne koydum. Diğerini Paşa'nın önüne koyarken yüzüne baktım ve şöyle dedim "PAŞAM IHLAMURU ŞEKERSİZ SEVER" İşte İstiklal harbine başlarken içinde bulunduğumuz durum buydu...
'Paşam mademki sen buradasın… Başımızdasın… Öyleyse mesele yok'
Düşman 23. Alay'ın cephesini yarmıştı. 8. Tümen geri çekilmeliydi. Mustafa Kemal tümenin Tarkuş Hattı'na geri çekilmesini emretti. Tümen muntazam olarak emredilen hatta çekiliyordu. Daha sonra yaşananları Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatıyordu: "İşgal edilmekte olan ve düşmanın kesif piyade ateşi altına girmeye başlamış bulunan
Sayfa 81 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Latife Hanım ile Mustafa Kemal’in sırrı: Kanlı yelpaze
Latife Hanım-Mustafa Kemal evliliğinin gergin anlarından biri... Sinirini yelpazesini avucuna vurarak gidermeye çalışan Latife Hanım, elini kanatır. Atatürk, tokat atmaya yeltenir. Fakat Latife Hanım kendini müdafaa için elini siper etmeye kalkınca kanlı parmaklar Atatürk’ün yüzüne isabet eder... Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına giren
Havza'da Mesudiye Oteli'nin sahibi anlatıyor: "Mustafa Kemal Paşa 1919 yılında Havza'da bulunduğu sırada Pontuslular dehşetli azgındılar. Her gün beş on kişiyi öldürüyorlardı. Kent içinde bile halkı haraca kesiyorlardı. Paşa'nın yanına girdim, - Paşam durumu görüyorsunuz. Bunlar bize çok eziyet ediyorlar. Bu duruma hiçbir çare düşünmüyor musunuz? diye sordum. - Sabredin, biz onları yola getireceğiz. - Peki amma ne ile? - Her şey sırasında!"
Reklam
Atatürk'ün yaverlerinden Muzaffer Kılıç anlatıyor: "Milli Mücadele'den sonra İzmir'i ziyaret ediyordu. Naim Palas Oteli'nde bir ziyafette bulunuyorduk. Başka bir otelin bahçesinde çalan bandonun derhal getirilmesini emretti. Biraz sonra kendisine, emirlerini niçin yerine getirmediğimi şu suretle izah ettim: - Paşam, halk bandonun etrafına toplanmış, neşe içinde dans ediyor ve eğleniyor. Bunu bozmak istemediğim için bandoyu getirtmedim. Af buyurunuz! Bir an düşündü, - İsabet ettin, hiçbir zaman ve hiçbir surette halkın ne­şe ve huzurunu bozmamak lazım, dedi."
Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk anlatıyor: "Lozan Konferansı'na gidecek heyetimize kim başkanlık edecek? Bir türlü kararlaştırılamıyor. Gazi yazıhanesinin başında, kahvesini yudumlaya yudumlaya, etrafına toplanmış milletvekilleriyle konuşuyor, diyor ki: - Arkadaşlar ... Şu Baştemsilci'yi hala seçmediniz. Vakit geçiyor. Seçildikten sonra da hazırlanıp yola çıkması için zamana ihtiyaç var. Rica ederim bu işi bir an önce kararlaştırın, bitirin artık! Cevap veriyorlar: - Eee ... Doğru Paşam ama, siz de İsmet Paşa'yı istiyorsunuz. Nasıl yapalım? Olacak iş mi bu? İsmet Paşa Baş­temsilci olabilir mi? Gazi gülümsüyor: - Hakkınız var, arkadaşlar. .. Siz İsmet Paşa'yı tanımıyorsunuz, onun yalnız askerlik tarafını biliyorsunuz, çünkü ömrü cephede geçti. Ankara'da pek az süre kaldı. Tanımaya vakit ve imkan bulamadınız. Bu adam zekidir, tedbirlidir. Bilhassa ileriyi görüş ve tetkik özelliği güçlü­dür. Örneğin, içinizden birini şu masayı devirmeye memur etsem, iki, üç, nihayet dört şekilde devirebilir... Oysa ki İsmet Paşa, bunu sekiz on şekilde devirmek gücüne sahiptir. Bu söz, İsmet Paşa üstünde oybirliğiyle durulmasına kafi geldi. Gazi, küçücük bir örnekle, düşüncesini kabul ettirmesini bilmişti."
23. İkna Etme Yeteneği
Kılıç Ali anlatıyor: "Dolmabahçe Sarayı'nda bir gece özel dairelerindeki çalışma salonlarında Hikmet Bayur ile baş başa kalmışlardı, ona birtakım açıklamalar yapıyorlardı. Atatürk'ü Hikmet Bayur'la çalışmaya bırakarak, bütün arkadaşlar yanlarından ayrılmış, odalarımıza çekilmiş, yatmıştık. Ertesi sabah uykudan kalktığımız vakit Atatürk'ün hâlâ yatmadığını ve Hikmet Bayur'la baş başa akşamki gibi çalışmayı sürdürmekte olduklarını öğrenince, arkadaşım Salih (Bozok) Bey'le beraber; derhal yanlarına gittik. Yüzleri kıpkırmızı olmuştu, hala Hikmet Bayur'u inandırmaya çalışıyordu. Bir süre sonra çalışmaları bitti. Hikmet Bey de müsaadelerini aldı, çekildi. Yalnız kaldığımız zaman arkadaşım Salih Bey: - Paşam, niçin bu kadar yoruldunuz? Hikmet Bey yabancınız mı? Size bağlı bir arkadaşımız! Böyle olacaktır! demeniz yeter değil mi? Sabahlara kadar onu inandırmak için kendinizi niçin üzüyorsunuz? - Ha ... İşte bu çok yanlış bir düşünce . Bilirsiniz ki, Hikmet Bayur inatçıdır. Onu inandırmak lazımdır. O bir kere inandı mı işi benimser! diye karşılık vermiş­lerdi."
Eski Bahriye Nazın ve Milletvekili Rauf Orbay anlatıyor: "Mustafa Kemal Paşa beni Meclis'teki odasına davet etti: - Rauf kardeşim, dedi, niçin bu görevi kabul etmiyorsun, görüyorsun ki, Meclis senin üzerinde duruyor· Başka birini seçmek istemiyor. Anarşi olacak. Kabul etmeyişinin sebebi ne? - Söyleyeyim Paşam, dedim. Ben bu vazifeyi kabul edersem, sen yine benim işime karışacaksın. Ben de buna tahammül edemeyeceğim ve çekilmek zorunda kalacağım. Halbuki, benim imanım, bu orduların başında, bu milleti senin kurtaracağın nezdindedir. Bu yüzden seninle ihtilafa düşmeyi katiyen kabul edemem. Mustafa Kemal Paşa son derece samimi bir tavırla: - Kardeşim, ben namussuz muyum? deyince, hayret ettim. - Ben böyle bir şey söylemedim. O halde, sana namusumla söz veriyorum. Heyeti Vekile Reisliği'ni kabul et, hükümeti kur, senin hiçbir işine karışmayacağım, dedi ve hakikaten dediğini yaptı, Allah rahmet eylesin."
Reklam
Atatürk'ün genel sekreterlerinden Hasan Rıza Soyak anlatıyor: "Bir İstanbul seyahatinden Ankara'ya dönüyordum. Derhal Köşk'e gittim. Hizmetçilere Atatürk'ün ne durumda olduğunu sordum. - İki gün, iki gecedir devamlı okuyor, birkaç defa banyo yaptı ve şezlongda istirahat etti, dediler. Hemen yatak odasına gittim. Atatürk, koltuğa bağdaş kurmuş oturuyordu. Çoğu kez böyle otururdu. Elinde bir tarih kitabı vardı, bitirmeye çalışıyordu. Bana, - Hoş geldin, dedikten sonra, elime bir kitap geçti, bilmem ne zamandan beri okuyorum, diye ilave etti. - Yorulmadınız mı, Paşam? diye sordum. - Hayır, dedi, yalnız gözlerim yaşarıyor; fakat onun da çaresini buldum. Biraz tülbent aldırttım ve parça par­ça kestirttim. Bu parçalarla gözlerimi siliyorum."
"Nükte ve Fıkralarla Atatürk", Niyazi Ahmet Banoğlu, sayfa 341Kitabı okudu
Bahçe mimarı Mevlut Baysal anlatıyor: "Çankaya Köşkü'nde, bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk'ün geçeceği yolu kapadığını gördük. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti. Derhal atıldım: - Emrederseniz derhal keselim Paşam. Bir an yüzüme baktı, sonra: - Yahu, dedi, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin."
"Nükte ve Fıkralarla Atatürk", Niyazi Ahmet Banoğlu, sayfa 484Kitabı okudu
Vali Mazhar Müfit Kansu anlatıyor: "Konu, Mustafa Kemal Paşa'nın Heyeti Temsiliye'ye girip girmemesiydi. Lehteki ve aleyhteki fikir ve görüşleri nakleden arkadaşlar kesin bir karara varmanın lüzumunu müdafaa ediyor, tarafları uzlaştırarak belli bir kararla Kongre huzuruna çıkmanın temin edeceği faydayı bahis konusu ediyorlardı. Konuşmalar bir hayli uzun sürdü. Kati bir karar kabul edilemiyordu. Mustafa Kemal Paşa: - Bu tarzda konuşmalardan bir şey çıkmayacağı anlaşılı­yor. Kestirme yola gidelim, diyerek: - Mazhar biraz kağıt bul... dedi - Baş üstüne Paşam, diyerek hemen Kazım Bey'in bürosundan kağıdı alıp geldim. Paşa bu kağıdarı ne yapacak? diye merak ediyordum. Benim kadar diğer arkadaşların da merak ettiklerine şüphe yoktu. Paşa kağıtları alınca ortalarından böldü ve hepimizin önü­ne birer tane koyarak: - Bu bahis üzerinde gizli mütalaanızı rica ediyorum. Rey ve fikirlerinizi yazınız ve bana veriniz, dedi. Gülerek: - Paşam, bu talebelik hayatımızda yazılı imtihanları hatırlatan bir şey oluyor, dedim. Pek ciddi bir tavırla: - Hayır. .. Hayır ... Samimi ve dürüst bir gizli yazılı anket, cevabını verdi. İtiraz eden de olmadı. Hepimiz masanın ve odanın bir tarafına çekilerek ve hakikaten imtihanda kopya etmekten ve edilmekten çekinen talebeler gibi kağıdımızı doldurmaya başladık. Beş on dakika sonra, kağıtlar Mustafa Kemal Paşa'nın önünde toplanmaya başladı. Paşa, bunları birer birer okudu ve muhtevaları hakkında bize hiçbir şey söylemedi. Kimin ne yazdığını ve hangi noktai nazarın çoğunluk reyini kazandığını öğrenememiştik."
Böbrek rahatsızlığı dolayısıyla Karlsbad kaplıcalarında tedavi görmek için Karlsbad'a gider. O tedavisi için şunları anlatırdı: "Çamur banyolarında tatsız maden sular içmekten, sıkı perhizden artık sıkılmış, daha da zayıf, dermansız düşmüştüm. Bu böyle olmayacak, dedim. Beraberimde götürdüğüm emir erim kolonyacı Şevki'ye
Sayfa 104 - Güven KitabeviKitabı okudu
109 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.