Dünyanın bir numaralı kadın seri katili, Wuomos. Hayat kadını. 1-2 yıl içinde yedi insanı cinsel ilişki sonrası öldürüyor. Çoğu psikiyatriste göre, yaşadığı şiddet nedeniyle vahşileşen bir kurban o. Yaşattığı her dehşet verici olay, yetiştirilme şeklinin berbatlığı nedeniyle gelişen kişilik bozukluğunun sonucu. Anne ile baba ayrı. Baba, çocuk tacizinden cezaevinde yatan bir sapık. Bu korku ve dehşet filmi, anne evi terk edince bakımı büyükanne ve büyükbabaya kalan altı aylık bir bebekken başlıyor. Wuomos on üç yaşında tecavüze uğruyor ve bir bebek dünyaya getiriyor. Sonra para için fahişeliğe başlıyor. Ayık gezmeyen ve uyuşturucudan da ken dini bir türlü kurtaramayan bu kadın aslında lezbiyen. Yıllarva birlikte yaşadığı, dişilik timsali güzel sevgilisi, idamla yargılandığı davalarda onun aleyhine ifade veriyor. Cinayetler sonrası idam edileceği söylendiğinde, “Umarım size de tecavüz ederler. Bok çuvalları!” diye bağırıyor ve karara karşı olmadığını söylüyor. “Yaptığım her şeyin altında korkunç bir öfke yatıyor. İdam edilmem gerek. Çünkü hapisten çıkacak olursam yine cinayet işlerim,” diyerek derin kişilik bozukluğunu gözler önüne seriyor.
Aşk… bu kelime, rûhumun hiçbir lezzetle bulanmamış pak, nezih derinliklerine dalıyor, orada kendimin de varlığını hissedemediğim mânevî arzuları tenvir ediyordu. Gönlümde en derin bir nokta boştu. Onu ve şâşaa-yı dârat, ne de bütün ecrâmiyle semâvat doldurabiliyordu. O nokta, mevcûdiyetimin en ince zerrâtına kadar sükûnet ve haz getirecek bir varlık, bir aşk bekliyordu. Bütün hislerimi, düşüncelerimi ancak bu aşkın fırçası telvin edecekti. Ey Hâlik-ı kâinat! Nerede o aşk?
Bütün bu satırları ben Şeytan namına yazmıyorum. Zannetmeyiniz ki o şu anda, masamın karşısında bir koltuğa oturmuş, insanlığın tarihi kadar yaşlı, kart, buruşuk fakat her dem taze ve zeki yüzünü bana çevirmiş, gözlerinin iğnesini gözlerime saplamış, beni de teshir etmiş, bana da istediğini söyletiyor, yazdırıyor, yaptırıyor.
Hayır, ben kendi... (Şu anda kalemimin ucu kırıldı, bu Şeytan'ın müdahalesi olsa gerek.) Evet, ben kendi... (Hay kör şeytan! Kalemimin ucu bir daha kırıldı.) Ne diyordum? Ben kendi... (Aa... yine kırıldı.) Ben ken... (Tüh... Anlaşıldı... Şeytan bana kendisinden bahsettirmeyecek.
Ruhunun tahlil edilmesine razı olmuyor. O hâlde yalnız romana devam edelim.)
"İşte, şimdi beni yine tahrik ediyorsun," diye fısıl dadı.
"Külot giymemiş olman iyi bir şey."
"Öyle mi, nedenmiş?"
Clay geriye çekilip etrafı kolaçan ettikten sonra ar- ka cebine uzandı. Etrafta kendileri gibi yemek yiyen birkaç kişi, barmen ve garson vardı. İçinde çok gizli bir şey varmışçasına elini yumruk
«Yûsüf-ü gümkeşte bâz âyed be-Ken'an gam mehor Kûlbe-i ahzan şeved rüzî
gülistan gam mehor»
«Yusuf kayboldu diye gam çekme! Gün olur, yine Ken'an iline gelir. Günün
birinde şu hüzünlü kulübe de gülistan olur. Gam çekme!»
Erzurum telgrafhanesinden dönerken artık bir sivildir. Kâzım Karabekir’Ie Rauf Bey, onu daha makine başında ve son sözlerini dikte eder ken tebrik ederler.
Gece dilsizliğinde sesler büyütüyoruz
Uykular dağılıyor kuşkular dehlizinde
Ken elimizle boğup kendi sesimizi
Başımız eğik geçiyoruz kapılardan
Bir büyük suç oluyor suçsuzluk içimizde