“İyi de, siz Tanrı değilsiniz ki!
Evet, değiliz fakat tanrılarınızın sizi kurtardığı oldu mu hiç?”
Ve yine beni üzüm üzüm üzen bir bilimkurgu kitabı, üzülmemin nedenleri çok. Newton’a mı üzüleyim, gezegene mi, benim gibi “uzaylılara” mı, Anthea halkına mı, yoksa Walter Tevis’e mi üzüleyim? Cevap “hepsine birden”. Dünya’ya Düşen Adam’ın filmini izlemiştim küçükken ve pek sevmemiştim (David Bowie’yi konu dışı bırakalım çünkü Newton karakteri onun için yaratılmış gibidir) ve gördüm ki -çoğu zaman olduğu gibi- filmin yüz milyon kat üstünde bir kitapmış. Kitaptan bahsetmek istemiyorum çünkü ciddi üzdü beni hatta sonu içime oturdu ama yazar Walter Tevis’in hayatı daha da üzdü çünkü neden bilmiyorum Newton’da Tevis’i gördüm ben. Bunun olası nedenini sonsözde Ken MacLeod açıklıyor; Tevis’in bu kitabı ‘üstü fazlasıyla kapalı bir otobiyografi’ olarak tanımladığından bahsediyor. Ve okuduğum en güzel sönsözlerden biriydi. Kendini kurtaramayan bir insanlığın, tek umudunu da nasıl yok ettiğinin hikayesini okumak isteyenler okumalı bu kitabı. Uzaylılardan kurtuluş bekleyenler, peki ne kadar tehlikeli bir tür olduğumuzun farkında mısınız? “Dünyaya uzaylılar olarak geliriz ve canavarlar olarak terk ederiz burayı. Tabii şanslıysak.” diyor MacLeod, duyduğum en doğru şeylerden biri olabilir.