"Bir zamanlar bin arzum vardı, ancak seni bilme arzumda, hepsi eridi gitti." Mevlana Celaeddin Rumi. Kitabın giriş kısmında Mevlana'nın sözünü görmek insanı bir mutlu ediyor. Bizim kültürümüzden bir şeyle başlıyor. Sanki bizden biri gibi. Hatta içerisinde "Tarık, Ömer, Halid" gibi isimleri görünce yazarı tekrar kontrol etme
Faruk Duman'ın 1999'da yazdığı ikinci öykü kitabı Av Dönüşleri yazarın kesinlikle kalburüstü bir yazar olduğunu-kimbilir kaçıncı kez- kanıtlayan bir eser olmuş. Sait Faik Hikâye Armağanı da alan kitap altı ana hikâye içerisine serpiştirilmiş, bağımsız sayılabilecek, iç içe geçmiş, birbirini de tamamlayan kısa anlatılardan, izlenimlerden,
Bir gün Mescid-i Nebevî'ye giren Hz. Ömer bir kenarda oturan Hz. Osman'a selam verdi. Ancak cevap alamadı. Bu duru- ma üzüldü mescitten çıkarak Halife'nin yanına gitti. Aklı arkadaşının tavrındaydı. Bir çözüm bulurum ümidiyle:
- Biraz önce Osman'a uğradım. Selam verdim selamımı almadı, diyerek üzüntüsünü paylaştı. Hz. Ebû Bekir onun nerede olduğunu sorunca Mescid-i Nebevi'de olduğunu söyledi. Hz. Ebû Bekir:
- Zan ile hüküm vermektense kalk yanına gidip ne olduğunu öğrenelim, deyince birlikte Mescid-i Nebevi'ye gittiler. Selam verip Hz. Osman'ın yanına oturdular. Halife doğrudan söze girdi.
Kardeşinin selamını almana engel olan şey nedir, diye sordu. Özür dileyen Hz. Osman:
- Vallahi nefsimle uğraşmaktan farkına varmadım, deyince Hz. Ebû Bekir ona nefsini meşgul eden şeyi sordu. Hz. Osman:
- Nefsimle baş başa kaldığımda kalbime dile getirmek istemediğim şeyler getiriyor. Ah şimdi Allah Resûlü olsaydı da kendisine beni bu şeytanın elinden kurtaracak çareyi sorsaydım, diye dert yanınca Halife:
- Bir zamanlar bende aynı konudan muzdarip olmuştum. Allah Resûlü'ne giderek bu hâlden nasıl kurtulacağımı sordum. Bana 'Benim size ölmek üzere olduğunuzda söylemenizi emrettiğim bir söz (La ilahe illallah) vardı. Onu söylediğinizde vesveselerden kurtulursunuz.' buyurdu. Onu söyleyince nefsim beni rahat bıraktı, dedi.
Ahmet Mithat Efendi!
Lisede aldığımız edebiyat dersi sayesinde lakabının "yazı makinesi" olmasını öğrenmem haricinde hiçbir bilgim olmayan o yüce yazar..
Bir gün "o kadar adını duydum, e bir de okuyup kendim tanışayım." diye düşünerek satın almıştım bu kitabı. Şimdiye kadar da kenarda bekledi beni okumam için. Çok şükür okudum da geç olmadan.
Bu ay yaptığım listeye eklemiştim hem kısa gözüktüğü için( çünkü tarzını sevmezsem kalın bir eseri bitirmek beni zorlar diye düşünmüştüm), hem de Türk Edebiyatı klasiklerinden birini okumak istediğim için.
Gelelim kitabın değerlendirilme aşamasına;
İlk sayfalardaki betimleme İstanbul'a hiç aşina olmadığım için beni sıktı diyebilirim. Hele de hiç gitmediğim bir kısmının böyle özenli anlatımı haliyle zor geldi.
Sonradan yavaş yavaş alıştım akıcılığına, kelime dizilimine ve yabancı gelen kelimelere.
Aslında çok güzel bir konu işlediğini gördüm yazarımızın, ayrıca başkarakterimizin etrafındaki karakterlerin bilgi sahibi yani okumuş insanlar olması hikayeye bakış açısını oldukça etkiliyor.
Şu yabancı kelimeler her ne kadar ilk sayfalarda akıcılığı benim için bozmuşsa da 30 sayfadan sonra herhangi bir bölücü unsur göremedim hikayede.
Kalemini, anlatış şeklini, tasvirlerini ve kelimeleri kullanışındaki ustalığa hayran kaldığım Ahmet Mithat Efendi'den daha fazla kitap okumak için can atıyorum.
Oldukça sevdim, tavsiye ediyorum.
ÇingeneAhmet Mithat Efendi · İş Bankası Kültür Yayınları · 20192,626 okunma