Bazı kitaplar vardır, insanın hayatına tesadüfen girer ama etkisi asla tesadüf değildir. Göğü Delen Adam: Papalagi benim için tam olarak böyle bir kitap oldu. Tüm zamanlar içinde okuduğum onca eser arasında, kendimi en çok ait hissettiğim ve en çok sevdiğim kitap diyebilirim. Bu eser, hayatımın yeni bir dönemine girerken felsefemi besledi ve bana
Günün birinde kendi kendime, toplumda neden bunca acı ve sefalet var diye sordum. İnsan ebediyen mutsuz olmaya mahkûm mu? Reform girişimcilerinin kurnaz açıklamalarıyla yetinmedim; kimi genel sefaletten hükümetin gevşekliğini ve beceriksizliğini, kimi genel yozlaşmayı ve cahilliği sorumlu tutuyordu. Mahkemelerde ve basında sürüp giden sonu gelmez kavgalardan bıkıp, meselenin derinine bizzat inmek istedim. İlim erbabına danıştım, felsefe, hukuk, siyasal iktisat ve tarihle ilgili yüz cilt kitap okudum: Bunca okumanın gerekmediği bir çağda yaşamış olmayı diledim! Kesin bilgilere ulaşmak için elimden geleni yaptım; kuramları karşılaştırdım, itirazlara cevaplar buldum, argümanları kullanarak formüller ve çıkarımlar tasarladım durmadan; bin türlü kıyası en sağlam mantığın hassas terazilerinde tarttım. Bu zahmetli çalışma sırasında pek çok ilginç olguyu toparladım ve boş vakit bulur bulmaz bunları dostlarımla ve kamuoyuyla paylaşacağım. Fakat söylemem gerekiyor ki, daha en başından, adalet, eşitlik, özgürlük gibi sıradan, ama kutsal kelimelerin manasını hiçbir zaman anlamamış olduğumuzu fark ettim. Tek tek bu kavramların her birine dair fikirlerimiz son derece bulanıktı. Ve aslında bu cehalet, hem bizi yiyip bitiren sefaletin ve hem de insan türünün üstüne çökmüş bütün felaketlerin tek sebebiydi.
Aklıma o bilge, Ara Güler geldi. Dostluğumuzdan büyük onur duyduğum dünya ustası, bir söyleşimizde şunları söylemişti: "Yahu, bir ören yerine, bir arkeolojik kazı bölgesine gidiyorsun; bakıyorsun, zeminin metrelerce altında yapılar, yapıtlar, toprağın altında kalmış kat kat kentler... Kendi kendime hep sordum... Kim kalınlaştırıyor peki bu toprağı?"
Doğru bre! Kimler kalınlaştırıyor bu toprakları? Ben de 1960'larda, Erzincan'da bir höyüğe gitmiş, dibinden çağIarcasına maden suyu fışkıran bu tepecikte bir Osmanlı kalesi, onun altında bir Beylikler Dönemi kalesi, onun da altında bir Urartu tapınağı olduğunu görüp aynı şeyleri düşünmüş, orada fiyakalı bir fotoğraf çektirmiş, ama o sıralar 14-15 yaşlarında olduğumdan, düşüncelerimi doğru dürüst yazamamıştım. (Emekleye emekleye günlük tutuyordum artık.)
Ara Baba? Soruyor ve yanıtlıyordu: "Kim kalınlaştırır bu toprakları? İnsan kalınlaştırıyor. Kirleterek, içine sıçarak kalınlaştırıyor!"
yalan yok, kitabın ilk 70 sayfası boyunca kendi kendime ne okuyorum ben böyle diye defalarca kez sordum. belki benim algılarım kapalıydı o ara bilmiyorum ancak evrene alışmam biraz uzun sürdü diyebilirim. bir puan kırma nedenlerimden biri bu. yüz sayfa okuduktan sonra zaten kitabı bırakamadım, 300 sayfayı yutmuşum bir günde. o yüzden evrene