Akşamın alacakaranlığında ümitsiz yankılanan kendi sözlerim, dokundu bana; ağlamaya başladım. Rüzgar esiyor, gökte bulutlar hızla kayıp gidiyorlar, karanlık bastıkça serinlik artıyordu. Cadde boyunca hem yürüdüm, hem ağladım; kendime gittikçe daha çok acıyordum; defalarca tekrarladığım birkaç kelime, bir feryat, diner gibi oldukça gözyaşlarımı yeniden akıtıyordu: ''Rabbim, Allah'ım ne kadar bedbahtım! Rabbim, Allah'ım ne kadar bedbahtım!''
E-kitap
Benim küçük kelimelerim, kendi hakikatimin sınırsızlıklar denizinde yüzerdi.. Benim sözlerim, deniz burcundandı. Benim kelimelerim kanardı, yara bere içinde kanardı. Çünkü benden ayrılan, içimden kopanlardı sarf ettiklerim.. Kendimi saklayabilmem hiç de uzun sürmezdi bu sebepten. Ben, bir şeyi göstermezdim, ben o şeyin izi olurdum ancak. Sözlerim az evvel sönmüş ateşin isi gibi tüterdi...
Reklam
Sergey Yesenin'e. Sen gittin, diyorlar yukarılarda bir dünyaya. Sonsuzlaşma- Uçuyorsun, parıldayan yıldızlara çarparak.
Sözlerim, senin etrafında hangi ülkeyi kurarsa kursun, bu sarayın yerinde kazıklar üzerine kurulmuş bir köy de olsa, meltem sana çamur dolu nehir ağzının kokusunu da getirse, sen hep kendi durduğun yere benzer bir yerden göreceksin onu. (75)
Haymitch "Düşman kim?" diye fısıldadı. "Bu insanlar..." Meydandaki yaralı bedenleri işaret ettim. "Sizin düşmanınız değiller!" Hızla tren istasyonuna döndüm. "İsyancılar sizin düşmanınız değil! Hepimizin tek bir düşmanı var: Capitol. Ve şimdi elimize güçlerine son vermek için bir fırsat geçti. Ama bunun için bütün mıntıka halklarına ihtiyacımız var." Ellerimi adama, yaralılara ve Panem'in dört bir köşesindeki isteksiz isyancılara doğru uzatırken kameralar benden bir an olsun ayrılmıyordu. "Lütfen! Bize katılın!" Sözlerim havada asılı kalmıştı. Kalabalıkta yükselen uzlaşma dalgasını kaydettiklerini görmeyi umarak ekrana baktım. Oysa ekranda kendi vuruluşumu izleyecektim.
Mahatma Gandi, 1930'larda Hindistan'ın kendi kendisini yönetmesiyle ilgili görüşmelerde bulunmak üzere İngiltere'ye geldiğinde gazeteci ona Batı medeniyeti hakkında ne düşündüğünü sormuştu. Londra'nın kenar mahallelerini, gecekondu yerleşimlerini yenice ziyaretmiş olan Gandi: "Bence çok iyi bir fikir olurdu" diye cevaplamıştı onu. Medeniyet hakkındaki sözlerim bazen çok sert geliyorsa bunun nedeni, Gandi gibi benim de onun (medeniyetin) vaatlerini gerçekleştirmesini, başarılı olmasını istememdir. Kayalar içindeki bir barınak yerine bir evde yaşamayı yeğlerin. Büyük binaları ve iyi kitapları severim. Kendimin bir şempanze olduğunu, dünyanın yuvarlak olduğunu, güneşin bir yıldız, yıldızların da güneşler olduğunu bilmekten, "kaos ve eski gece"yle binlerce yıllık mücadelenin sonunda zaten bilir hale geldiğimiz bu şeyleri bilmekten memnunum. Bütün zalimliklerine rağmen medeniyet değerlidir, sürdürmeye değer bir deneydir. Ama tekinsizdir de: İlerleme merdivenine tırmanırken, önceki merdivenleri aşağı ittik. Felakete sürüklenmeksizin aşağı inmemiz söz konusu değil.
Reklam
Ne kendi sözlerim, ne de onun fikirlerinin yüzde yüz isabetli olmadığını seziyordum... Her ikimiz de, birbirimize karşı ne kadar açık olmak istersek isteyelim, bize tabi olmayan birtakım gizli müphem düşüncelerin ve arzuların idare ettiği muhakkaktı... Birleştiğimiz noktalar ne kadar çok olursa olsun, ayrı olduğumuz yerler de vardı ve bir taraf diğer tarafa kolayca uyuyorsa, bunu ancak daha ehemmiyetli bulduğu bir gaye uğruna yapıyordu... Ruhlarımızın böyle en saklı köşelerini bile ortaya dökmekten ve üzerine münakaşa etmekten çekinmiyorduk; buna rağmen hiç dokunmadığımız taraflar da vardı, çünkü bunların ne olduğunu biz de doğru dürüst bilmiyorduk; _ fakat bir his bana asıl bu cihetlerin mühim olduğunu fısıldıyordu...
Sözlerim, senin etrafında hangi ülkeyi kurarsa kursun, bu sarayın yerinde kazıklar üzerine kurulmuş bir köy de olsa, meltem sana çamur dolu bir nehir ağzının kokusunu da getirse, sen hep kendi durduğun yere benzer bir yerden göreceksin onu.
Sayfa 75 - YKYKitabı okudu
573 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.