Kendimizi sevdikten sonra bir başkasına ihtiyacımız olduğu için değil, onu gerçekten sevdiğimiz için hayatımıza dahil ederiz. Yalnız kalmaktan korktuğumuz için değil, bir başkasına ihtiyaç duyup kendimizi kandırmak için değil, hayatımızı daha keyifli kılmak ve bir başkasına da bu keyfi yaşatmak için sürdürürüz ilişkilerimizi.
Kitabı çok sevmesem de kitabın anlatmak istediği şeyler hoşuma gitti. Kitabın içimizdeki şeytan adı altında Ömer'in kötü duygularını bu şeytana yüklemesi ve Macide'ye aşık olmasını anlatıyor.
Kitabın isminden de anlayabileceğimiz gibi konumuz içimizdeki şeytan , peki burada kitapta anlatılmak istenen içimizdeki şeytan nedir ? Bana
Ve o gün bir şey fark ederiz: "Ben tek başıma da çokluğum. Ben tek başıma da kalabalık ve kendime dostum." İşte bu fark edişten sonra asıl sevmelerimizi, asıl aşklarımızı yaşamaya başlarız. Kendimizi sevdikten sonra bir başkasına ihtiyacımız olduğu için değil, onu gerçekten sevdiğimiz için hayatımıza dahil ederiz. Ve dahil oluruz onun hayatına. Yalnız kalmaktan korktuğumuz için değil, bir başkasına ihtiyaç duyup kendimizi kandırmak için değil, hayatımızı daha keyifli kılmak ve bir başkasına da bu keyfi yaşatmak için sürdürürüz ilişkilerimizi.
Kitap bizlere, Aristokrat bir kadın olan Madame de Prie'nin unvanının elinden alinmasiyla birlikte yaşadığı ruhsal çöküşü ve beraberinde getirdiği eylemleri en anlaşılır haliyle anlatıyor.
Benim kişisel görüşüm ise bazen hayatımızın tüm o rutininden kaçmak yapayalnız kalmak istiyoruz ya bu kısa hikaye tam olarak bunun üzerine. Bu istegimizin bize duygusal yansımalarının farkına varmamız için müthiş bir betimlemeyle anlatmış. Madame de Prie sanki benmişim gibi hissettim, tüm o sıkışıklığı, karmaşıklığı içimde yaşadım. Bizler çağımız gereği modern insanlarız, sosyal varlıklarız. Herkesten, herşeyden, unvanımızdan, bilinirliğimizden uzaklaşmak istemek sadece kendimizi kandırmak. Yerine getirebilirsek ise muhtemel sonumuz Madame de Prie ile aynı..
Kendini tamam veremeyen gezgin arkadaş, seni ne kadar severiz de sen gene iğretilikten vazgeçmezsin. Temelli gidemeyen ve temelli kalamayan bütün sevgililer gibi kalbimize hem aşkı hem hicranı salmışsındır. Seni benimsememek için ne gayretler sarf ederiz, nefsimizi nasıl zorlarız. Kendimizi ve etrafımızı kandırmak için tılsımlı mağrur sözler bulmuşuzdur. Deriz ki: " Leylek benim ne kuşum? Yazın gelir güzün gider." Fakat ah!.. Güzün sen giderken içimiz sızlar, kasvetli kışımız başlar. Yazın da özlemeden süzülmüş yüzlerle yolunu bekleriz.
Nereye baksak karanlık, rutubet, ahlaksızlık… Ve çok açık bir şey ki, bizde tüm iyi konuşmalar, sadece ve sadece başkalarını ve kendimizi kandırmak içindir.
Hâkim Batılı güçler, modern dönemde, küresel düzeyde oluşturdukları hukuksal ve kurumsal yapılar yoluyla hem uluslararası hukuku hem de onun bir cüz'ünü oluşturan insan hakları düzeneğini kendi tasavvur ve çıkarlarına uygun olarak “tanımlama” imtiyazını de ele geçirmişlerdir. Kavram, hukuk ve kurum inşası ve tüm bunların yaslandığı kapitalist
Hiç kimse kendisiyle ilgili bütün gerçekleri bilmeye tahammül edemez. Kendimizi unutmak, kandırmak, kendimizi kendi aklımızdan uydurduğumuz biri gibi görmek zorundayız.
Bu şartlar altında gerçek içtenlik var olabilir mi? İç tenliğin temeli eşitliktir. Ama, kadınla münasebetimizin her anında kendimizi benliğimizin derinliklerinde yetersiz, üstün ve/veya suçlu hissediyorsak, bu eşitliği nasıl sağlayacağız? Yetersiz, çünkü aslında içten içe kendi efsanemize inanmıyoruz; üstün, çünkü kendimizi efsanemizle kandırmak istiyoruz; suçlu, çünkü kadını sürekli hor görerek, onun bizim imajımıza verdiği desteğe ve bize duyduğu hayranlığa olan bağımlılığımızı inkâr ediyor, kendimizi ondan üstün görerek ise, bu inkârımızı hasır altı ediyoruz. Ama, erkeklik imajından doğan sürekli zafer kazanma baskısının neden olduğu sefillik, bu erkeklerin kurduğu belli fantezilerle cinsel ilişki sırasında iyice su yüzüne çıkmaktadır. Bu fanteziler, çoğunlukla tamamen kişisel duygulardan arınmış, saldırgan ve kadını edilgen bir nesneye indirger niteliktedir. Neden birçok erkek sadece fahişelerle veya fahişe fantezisi gerçekleştirebileceği kadınlarla cinsel ilişkiye girmekten zevk alır? Erkekler, kadınları hor görerek, korktukları gerçek içtenlikten kaçarlar. Korkularının nedeni, kendi yeterliliklerinden şüphe etmeleri ve kadının kendilerini eleştirmeden kabul edebileceğine aslında inanmamalarıdır. Bence, erkeklerin bu tür saldırgan cinsel fanteziler kurmalarının nedeni, içlerini kemiren yetersizlik duygusundan kaçma çabalarıdır