Her insanın bir çöküş hikayesi vardır bundan kaçmak imkansız
çünkü hayat bunun üzerine kodlanmış, beden bu sistemde çalışıyor, yine ruhun ölümü kabullenmesi de aynı eksende. O zaman bu hikayeye aşinayız, hepimiz!...
Şöyle bir hadis rivayet edilir; “Üç kişiye acıyın; cahiller arasında kalmış âlime, zenginken fakir düşene, kavmin ulusu iken aşağı hale düşene.”
Bir çöküşün öyküsü, "...kavmin ulusu iken aşağı düşene" maddesinde geçen kişinin hikayesidir. Şan ve şöhret, makam ve mevki zeminine inşa edilen hayatların, şiddetli sarsıntılarla yok oluşunun hikayesidir. Aslında ne kadar da doğal görünüyor değil mi! Zemin kayarsa, üstündeki her şey önce sarsılır ve sarsılırken de biriktirdiği her şeyi etrafına saçar sonra ise çöker. Üstüne kurulmuş olan şey ne kadar yükseğe çıkarılmışsa çökmesi de, o kadar şiddetli olur. Şimdi bunu bir beton yığınından çıkarıp, bir bedene yükleyin ve sonra o bedeni taşıyan ruha odaklanın... Bir çöküşün öyküsü, bir ruhun çöküşüdür.
Çökmüş bir ruh:
"...diri diri gömülmüş biri gibi hissediyordu kendini, toprağın altındaki tabutunda uyanan, bağırıp çağıran, duvarları yumruklayan biri gibiydi; yukarıda onun sesini duyan olmuyordu, insanlar seke seke üzerinde yürüyorlar, onun sesi de yalnızlığının içinde boğuluyordu. "