Behzat Ç. antilobun son çırpınışlarını ve titremelerini izlerken çatalını masaya bıraktı. Sabah kahvaltısında çeyrek ekmek, vasatî yarım kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir, üç zeytin ve bir kaşık reçel yiyip doymuştu. Pazarları fırsat bulup da TRT'nin BBC den devşirdiği Büyük Kedilerin Günlüğü'nü izlediğinde, zaman zaman eve iş getirdiği hissine kapılırdı gerçi, ama avcının avına uzanmak üzere olduğu o en heyecanlı noktada, mesleki gözlüklerini bir yana bırakır, olayın heyecanına kaptırırdı kendini. Ne pusu kurup taammüden avlanan bataklık aslanlarını yargılar, ne de hızlarına güvendiklerinden sürünün ortasına piyango misali dalan çitalara kızardı. Sonuçta hayatlarını sürdürmek için öldürüyorlardı; para hırsından, namus belasından, birikip de patlayan öfkeden, intikam alma arzusundan ya da psikopatlıktan değil. İntihar süsü vermiyor, şah damardan girdiklerini saklamıyor, leşleri yemiyor, kalanı akbabalara havale ediyorlardı. Kenya'nın Masai Mara'sında Ankara'nın memur işi cinayetlerinden farklı, hesap kitap içermeyen, samimi bir tekinsizlik vardı.