Sevgili bayan milena'ya, size önce prag'dan, ardından da meran'dan yazdığım kısacık mektuplarıma kesinlikle cevap beklemiyordum. umduğum gibi karşılık yazmadınız da sevinmem gerek. Sessiz kaldığımız her gün iyi olduğumuzun işaretidir. Bu yüzden sevinmem gerek ki, iyi olduğunuzu bildiğim için.. Yarım kalmış bir düş gibi. Önümden geçip
Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
Reklam
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI... Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
8,5
İtalyan sinemasına ve tarzlarına hayran birisi olarak İtalya'nın tartışmasız en önemli eserini-en önemli yönetmenine değinmezsem olmazdı. 8,5 filmi bir ilham kaynağıdır. Filmin ana karakteri zavallı yönetmen Guido Anselmi'nin gerçek ile düş arasında gidip gelen çarpık düzeni hepimize tanıdık gelir. Kimi zaman Bergman'ın Persona'sı, kimi zaman
360 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
"Eğer bu dünyada bir yerlerde, insanlar çocukları bombalıyorsa, bunu bilmeye gerek yoktu. O dünya zaten yanmış çocuk eti kokardı. eğer bir yerlerde, başka çocuklar açlıktan geberip gidiyorsa, bunu bilmeye gerek yoktu. O dünyanın zaten açlıktan nefesi kokardı." Bu ve bunun gibi onlarca vuran paragraf barındıran bu kitabı mutlaka okumalısınız. Hakan Günday kesinlikle okunmaya değen bir yazar. 360 sayfa 360 saniye gibi bir anda akıp geçiyor. İnsanın hayatından 80 yılı böyle güzel anlatan başka kitap çok seyrek okumuşumdur. Hayatın gerçeklerini öyle güzel yansıtıyor ki yazar kitapta 'yok artık, bu da olmaz' diyebileceğiniz hiç bir bölüm yok. Özellikle sonunu çok sevdim ben. "Çünkü Oğuz Atay'ı da okudum. Seni de tanıdım... Diyebilirsin ki bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim... Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az dediğin küçük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece 2 harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri Başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi. Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorumi demek, seni kendimden çok biliyorum demektir. Bilmesem de öğrenmek için her şeyi yaparım demektir. Belki de az her şey demektir. Ve Belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir.."
Az
AzHakan Günday · Doğan Kitap · 201921,1bin okunma
"Vahim bir durum,Bay Holmes,vahim.Fakat Randall'dan başka çeteler de var;polisin hiç bilmediği yeni bir çete bile olabilir." "Kesinlikle haklısın;çok mümkün.Ne o, hemen gidiyor musun? "Evet, Bay Holmes;bu işi bitirmeden dinlenmek yok bana.Bana verecek bir ipucunuz yoktur herhalde?" "Zaten verdim." "Hangisi?" "Ee,bir gözbağı olabileceğini söyledim ya." "Fakat neden,Bay Holmes,neden?" "Ah,evet esas soru bu tabii.Neyse,bunu bir düşün.Belki de bir şey bulabilirsin.Akşam yemeğine kalmaz mısın?Pekâlâ, hoşçakal.Herhangi bir gelişme yaşanırsa haberimiz olsun." Akşam yemeği bitmiş,masamız temizlenmişti ki Holmes ancak bir şey söyledi konuyla ilgili.Piposunu yakmış, terlikli ayaklarını da yanan şömineye doğru uzatmıştı.Birden saatine baktı. "Gelişmelerin olmasını bekliyorum,Watson." "Ne zaman?" "Şimdi- birkaç dakika içinde.Herhalde az önce Stanley'ye oldukça kötü davrandığımı düşünüyorsundur." "Kararlarına saygım var." "Çok politik bir yanıt Watson.Konuya şu açıdan bakmalısın;benim bildiklerim resmi değil,Stanley'nin bildikleriyse resmi.Benim kişisel hükümler vermeye hakkım var ama onun yok.Bildiği her şeyi açıklamak zorunda,aksi takdirde mesleğine ihanet etmiş sayılır.Belirsiz bir vaka söz konusu olduğunda onu öyle kötü bir duruma sokmam,böylece bildiklerimi kendime saklarım;ta ki her şeyi kafamda yerli yerine oturana kadar."
Sayfa 441 - Martı YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Şimdiyi yaşamak mı? Bize verilmiş olan sadece o olduğuna göre bu gerçekten gereklidir. Anı yaşamak mı? Kesinlikle hayır! Bu hafızadan, düşten, iradeden, zihinden ve kendinden vazgeçmektir. Düşüncelerini hatırlamaksızın nasıl düşünülür? Sevdiklerini hatırla-maksızın nasıl sevilir? Arzularını, projelerini, hayallerini hatırlamaksızın nasıl hareket edilir? Eğer okuyorsan ya da emeklilik için prim ödüyorsan bu, geleceğini hazırlamak içindir ve bunda çok da haklısın. Ama şimdiki zamanda okuyor ya da primini ödüyorsun, gelecek zamanda değil! Eğer vermiş olduğun sözü tutuyorsan, bu öncelikle bunu hatırladığın içindir ve hatırlamak gerekir. Sözlerini şimdiki zamanda tutarsın geçmişte değil! Şimdiyi yaşamak, hafızanı ya da iradeni söküp atmak değildir, onlar da şimdinin bir parçasıdır. Sürüp gitmek, kalıcı olmak, büyümek ya da yaşlanmak söz konusu olduğuna göre bu, anı yaşamak değildir. İnsan için hiçbir an bir duruş değildir, duran ve değişen sadece şimdidir, hatırlayan ve düşleyen sadece zihindir. Bu zihnin sadece şimdide -sadece beyinde- var olduğunu düşünmek mümkün olabilir. Dünyadanız, bu, vücut diye isimlendirdiğimiz şeydir, dünyaya aitiz, bu da zihin dediğimiz şeydir ve benim düşüncemde ikisi tek bir şey olur. Ancak dünya zihinsizdir. Zihin de dünya değildir. İşte bu nedenle unutma, ölüm, yorgunluk, budalalık, hiçlik daima tehdit eder. Var olmak, karşı koymaktır; düşünmektir; yaratmaktır; yaşamak, hareket etmektir. andre comte sponville-felsefeyi takdimimdir
440 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.