Mustafa Kemal'i anlamak, onun düşüncelerini benimsemek, onun gibi düşünmek beraberinde büyük bir hayranlık getiriyor. Ki nasıl getirmesin? Bütün bir dünyanın saygı duyduğu bir lider. Ne acı ki bütün bir dünya saygı duyarken , hatta en büyük düşmanı denilen Yunan komutanı Trikopis bile zamanında esirlikten kurtulduktan sonra her 29 Ekim ve 10 Kasım da ülkesindeki Türk Büyükelçiliğine gidip Atatürk'ün resminin önüne geçip saygı duruşunda bulunurken kendi milleti ona gereken saygıyı ve değeri göstermiyor ne denilebilir ki.. çok büyük bir acı..
Aslında olması gerekeni yine kendisi öyle güzel söylemiş ki Kemal Atatürk :
''İki Mustafa Kemal vardır : Biri ben,et ve kemik, geçici Mustafa Kemal.. İkinci Mustafa Kemal, onu ben kelimesiyle ifade edemem; o ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz .Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!.'' O Mustafa Kemal hepimiziz, keşke bunu başarabilsek.
"Romanın konusu insandır." diyor Peyami Safa. Her şeyden önce insan ruhunun izah edilmesi gerektiğine inanıyor. İnsanın iç macerasını, ruhunu derinlemesine analiz eden, saptama ve çıkarımlarını okuyucuya ustalıkla aktaran, tahlil yeteneği mükemmel bir yazar.
Yalnızız; gittikçe yalnızlaşan ve bireyleşme yolunda ilerleyemeyen insanı,
1920'de başında saatlerce oturup, düşünülerek yazılmış mektuplar. Kafka'nın bütün hissettiklerini anlatma çabası ve bunu sadece sevdiği için yapması, benim tarafımda, sonu nasıl bitmiş olursa olsun (ben bi sonu olduğunu da pek düşünmüyorum) sevmek ne güzel şey dememe (bir kez daha) sebep oldu bu mektuplar. Keşke hepimiz oturup her gün sevdiğimiz böyle ifade edebilsek (hatta mümkünse başka insanları bu ifadelerin içine dahil etmeden) bunu başarabilsek.
Hiç ölmek istediniz mi? Birtakım sorunlarla baş edemeyip yahut sıkılıp “Yeter” dediğiniz zamanlarınız oldu mu? Hiç “Durdurun dünyayı inecek var!” diye haykırdınız mı? Yaşam ve ölüm arasında ince bir çizgi vardır. Bana öyle geliyor ki intihar eden insanların bile yaşamak için minicik de olsa bir arzusu vardır. Hayatın yükünü kaldıramamıştır, günlük
Keşke başarabilsek çocuk… Umutlar gerçek olsa ve “Dünyayı size versek kocaman bir elma gibi, sıcacık bir ekmek somunu gibi…”
Karnı aç olanınızın bile, kendini korumaya bile yetmeyen o ufacık, masum elleriyle ekmeğini nasıl paylaştığını, sonra el ele ne güzel oyunlar oynadığınızı, koşup coştuğunuzu izlesek sadece yemyeşil kırlarda… Tüm dünya size
Çoğu kanser, özellikle kolon kanseri, bastırılmış öfkenin içimize attıklarımızın dışa vurmasıdır.
Hiçbir şey bizim sağlığımızdan daha önemli değil keşke bunu zihnimize kazıyabilsek, bazı şeyleri düşünmemeyi ve öfkelenmemeyi başarabilsek....
İnsanlar mutlu değiller. Keşke kadrajdaki o tebessümler sahici olsa ve neşeye yalan bulaşmasa. Herkes bir sıkıntının ucundan tutmuş, bırakamıyor. Mutsuzluk o kadar kanıksanmış ki, bununla baş etmek adına bir çıkar yol, bir çözüm veyahut içinde bulunulan nahoş durumu nihayete erdirmek için hiç çaba sarf edilmiyor. Üzülüyorum.
Birçok insan sosyal
"Dil bakımından zengin bir çevre oksijen gibidir. Ondan yeterince alamayan bir insanı görene kadar değerini anlamazsınız"
Kitabımız 0-3 yaş döneminde çocukların dil gelişimlerine odaklanıyor. Tabi sadece dil gelişimi diyerek konuyu küçümsemek ayıp olur. Bu dil gelişimi ile çocuğun hayatının nasıl şekillendiğini görüyoruz. Bu 3 yıllık sürecin bir çocuğun tüm hayatını belirleyen kilit nokta olduğunu, kapasiteyi arttıran veya azaltan olaylara sebebiyet verildiğini öğreniyoruz. Ben bazı konularda çok şaşırdım. Özellikle "Ekran Etkileri" konusu benim de üzerinde durduğum ve araştırma yaptığım bir konuydu. Kitap , ekran olayını başka yönleriyle de göz önüne seriyor. Aileler için ders niteliğinde bir kitap. Anne-babalar, eğitimciler, eğitime yön veren yöneticiler, anne-baba olmayı düşünenler kesinlikle okumalı diyebilirim. Bu kitabı hayat merkezimiz haline getirsek toplumumuz ne kadar değişir diye düşündüm sürekli olurken. Keşke bunu başarabilsek.
Kitabın arka kapağına bakarsanız eğitim alanında önemli kişilerin yorumları görebilirsiniz. Bu bile önem verilen bir kitap olması gerektiğini gösteriyor. Son olarak kitabın içinden çok beğendiğim bir alıntıyı paylaşmak istiyorum.
"Tıpkı yeterli yiyecekten yoksun bir bebeğin hayatının ilk üç yılında hayatta kalabilmesi ama hiçbir zaman kendi potansiyel boy uzunluğuna ulaşamaması gibi beyni yeteri kadar dilden yoksun olan bir bebekte hayatta kalır ancak ciddi düzeyde öğrenme güçlüğü yaşar ve asla entelektüel kapasitesine tam olarak ulaşmaz."