¶¶
- Aman dostum, dedi, geçenlerde Cizvit papazına günah çıkartan hasta bir markinin deyişiyle, kırık burunlu olmak, büsbütün burunsuz kalmaktan iyidir; (besbelli bir uzman tedavisine uğramış...) Yanlarındaydım, ömür şeydi! Göğsünü yumruklayarak, "Geri verin burnumu! " diye tekrarlayıp duruyordu. Papaz da, "Oğlum, her şey Ulu Tanrının sırrına eremeyeceğimiz takdiriyle olur, gözle görünen bir felaket bazen gizli, ama çok büyük bir fayda sağlar. Acı bir kader sizi burnunuzdan yoksun ettiyse artık ömrünüzün sonuna kadar hiç kimse, 'Nasıl, burnun kırıldı mı!' diyemeyecektir size." "Kutsal peder," dedi zavallı, "keşke ömrüm boyunca her gün burnum kırılsa da yerinde kalsa! " Papaz iç çekti: "Ne yapalım oğlum, hayatta dört başı mamur olmak mümkün değil ama, bu haliniz her şeye rağmen sizi unutmayan Tanrıya karşı bir isyandır. Ömrünüzün sonuna kadar seve seve burnu kırık kalmaya razı olduğunuzdan sızlanırken isteğiniz dolaylı yoldan gerçekleşmiş sayılır. Burnunuzu kaybetmekle de burnunuz kırılmış oluyor."
- Ööhh, ne saçmalık! diye bağırdı, İvan.
- Dostum, sadece seni güldürmek için anlattım bunu. Ama yemin ederim, Cizvit Tanrıbiliminin vicdan anlayışı budur. Olay tıpkı böyle, sana anlattığım gibi olmuştu. Oldukça yeni, beni de hayli uğraştırdı. Zavallı delikanlı eve dönünce hemen o gece vurdu kendini, son demine kadar ayrılmadım başından ...
¶¶