Ah Aytmatov yine bana “Ah!” dedirtmeyi başardın.
Bu baskıda Aragon’un dünyanın en güzel aşk hikayesi dediği Cemile ve başka bir öykü olan Duyşen Öğretmen birlikte yer almış.
Cemile’yi bir aldatma hikayesi olarak değerlendirenler de var ama ben Cemile’ye hak verdim. Evet evli, evet eşi askerde ama kadın bu. Kadın sevilmek ister ne olursa olsun sevildiğini bilmek, duymak, hissetmek ister. O da istedi. Kocanın ismi var cismi yok. Aynı zarfın içine karına da bir mektup yazamaz mıydın be adam, daha dört aylık evlisin dört! Hiç mi özlemedin, bir yolunu bulup da yolunu gözleyene iki satır yazamadın. Arkadaşın “Karına mektup yaz da götüreyim.” demese belki onu bile yazmayacaktın. Cemile de ne yapsın yalnız bir güzel kalbi sevdi ve onunla gitti. İyi de etti. Aytmatov kocasını savaşta öldürseydi bu aşk da herkesin gözünde temize çıkardı ama bu durum onun ilk eseri olmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Bence Aytmatov bu acemiliğini Toprak Ana eserindeki Aliman gelinde telafi etmeye çalışmış gibi geldi.
Ben kitaptaki diğer eser olan Duyşen Öğretmenin hikayesini daha çok sevdim. Öğrencileri için elinden geleni fazlasıyla yapan bir Duyşen Öğretmen ve ona layık olmaya çalışan güzel kız Altınay. Ne yazık ki Altınay’ın başına gelenler içimi çok acıttı. Duyşen keşke daha önce kurtarabilseydi keşke ...
İkisi arasındaki sevgi öyle yarım öyle temiz öyle iç acıtıcı bir yerde kaldı ki vedalaşmaları içime dokundu. O kavaklar hep rüzgarla dans etsin istedim. Kısacık ama sıcacık bir hikayeydi. Çok sevdim. Okunmayı hak ediyor.