Çünkü bizler duydukça azalıyoruz; bizler geçiyoruz verdiğimiz solukla; közden köze hafifliyor kokumuz. Belki biri çıkıp diyecek: Evet, içimde kan oluyorsun, bu oda ve bahar seninle doluyor… Neye yarar, bizi tutamaz o da; onun içinde, onun çevresinde eksiliriz. Ya onlar, güzeller, onları kim tutabilir? Yüzlerinde o görünüş aralıksız belirip siliniyor. Bizim olan gidiyor bizden sabah çimeninde çiy gibi, ısısı gibi ısıtılmış bir yemeğin. Nereye, ey gülümseyiş? Ey bakış: Yeni, sıcak, tutulmaz dalgası yüreğin;– yazık: İşte buyuz biz. Dağılıp eridiğimiz evren boşluğunda kalır mı ardımızdan bizim tadımız? Yalnız kendilerinden taşmış olanı mı toplar melekler, yoksa bizim özümüzden de bir şeyler bulunur mu yanlışlıkla arada?