Bu varoluşa bir isyan sorusu, bu isyan hali iki õnemli sorun barındırıyor kanaatimce Doktor. Birincisi, insan yoksa, bir hiçse ona var olmak isteyip istemediği nasıl sorulacak? Yok olan bir şeye soru sorulamaz. Yok olan bir şey ancak var edilir, var kılınır. Hastan y eksi 3 yılında bir embriyo bile değildi; sadece Yaratıcının (lminde, ilim cinsinden bir varlığı vardı. Yok olduğu için, var olmak nedir bilmiyordu. Yoktu ve var olmak gibi bir niyeti de yoktu. Sonra bir gün anne babasının cinsel birleşmesinin ardından yaratıldı. Varoluşunu annesine de, babasına da borçlu değildi. Anne ve babası, her kim iseler, sadece buna vesile oldular. Kısacası var edilip edilmeyeceğini sormak için önce onu var etmek gerekir. O zaman da insan za ten var olmuş olur ve bu soru gereksizleşir.
İkincisi, bu sorunun altında yatan saik, benliğin Yaratıcı kar- şısında kendi varoluş konumunu ayarlayamamasıdır. Yok ve hiç iken insana varoluş imkânı tanınması, tüm sahip oldukla- rının Yaratıcı tarafından verildiğini, sunulduğunu gösterir. Yani insan mutlak ācizlik, mutlak fakirlik, noksanlık ve mutlak ek- siklik mertebesindedir. Varoluş kimliği hiçlik olan bir insanın, kendisine varoluş imkânı tanıyan Mutlak Varlığa 'Beni neden yarattın, yaratırken bana mı sordun?' demesi bir sınır sorunu- dur. Mutlak Varlık, varoluş kimliği hiç olan bir şeye, 'Seni var etmek istiyorum, ne dersin?' diye niye sorsun ki? Böyle bir so- runun sorulması gerektiğine hakkı varmış gibi iddia etmek, Yaratıcı karşısında bir konum elde etme çabası, Yaratıcıyı bir nevi hesaba çekme girişimidir ve ciddi bir sınır ihlalidir."