Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.8
Merhaba arkadaşlar! Bugün size #düşuykusu adlı bir kitap ile geldim.
Şimdi size gök kuşağının renkleri gibi içeriğinde her duygunun rengini barındıran bir hikaye ile geliyorum.
İrfan sıradan bir hayatı olan muhasebe işine bakan bir karekter. Birgün iç sesinin kaybolduğunu hissediyor ve o günden sonra çok başka bir İrfan oluyor. Düzgün uyuyamaz,
Şu yalan dünyaya gelip yaşamış büyük üstad, bozkırın tezenesi Neşet Ertaş... Garip demiş kendine, Anadolu'nun garip ozanı. Yalan dünyada kendi de gülememiş ağlamış, yanmış, bazen de yazını kışa çevirmiş, başına karlar yağdırmış Leyla'sı.
Hayatını ben anlatmayayım burda, açın bir türküsünü yaşayın, hissedin kafi.
Bize, bizim insan olduğumuzu hatırlatan, bizim de hala değerlerimizin olduğunu anımsatan usta, garip ozan... Devlet sanatçısı ünvanını bile kabul etmeyip; sanatçının devleti halkı olmaz, sanatçı her yerde, herkesindir şuuruyla bize 'sanatçı' nedir, kimdir, ne yapar sorularının cevabını vermiş yıllar öncesinde. Bir de günümüzde kıyaslayalım, benzer yönüyle kaç ?sanatçı? kaldı...
Neticede her birimiz yolcuyuz. Büyük ustanın da dediği gibi:
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
Kimler geçti, geçecek... Bizler de geçiyoruz ama geçmeyecek gibi bağlana bağlana yaşıyoruz şu hayatı...
Kendini her daim bu diyarların, bu zamanların yolcusu olarak görebilenlere selam olsun...
Merhaba arkadaşlar! Bugün size #karanlıkzaaflar Kitabı ile geldim.
Bilim kurgu, fantastik severler hemen toplanın!.. Size harika bir eser ile geldim. Farklı boyutlarda zihin yolcuğunda bize kimler eşlik etmiyor ki... Tanrıçalar, iblisler, kral, kraliçe, prens, prenses, cinler, ölümler, ölümsüzler...
Sina insan vücudunu kabuk olarak kullanan bir ölümsüzdür. Birgün kapısına gelen iki ölümlü ondan yardım isterler. Cengiz Han’ın mezarının yerini bulmaları onlar için çok önemlidir ve Sinadan bu konuda yardım isterler ama Sina red eder. Sonra içinde ki koruyucu olan varlık ikna eder ve Cengiz Han’ın mezarının yerini merak edip öğrenir. Asıl olay burda başlıyor çünkü Cengiz Han’ın mezarının kadim koruyucuları Sinan’ın peşine düşer. 12 düzlem arasında gidip gelir ve oralarda gerçek kimliğini öğrenir, en büyük değişimi ise aşık olur ondan sonra Sina eskisinden daha ılımlı bir karekter oluyor. Kurgu kesinlikle şahaneydi, ilk başlarda kafam karışsada okudukça her şey rayına oturdu. Fantastik severler için kesinlikle güzel bir öneri. Devam Kitabı gelecek ve ben şimdiden merak ediyorum. Yazarın kalemi daim olsun.
Eğer zihnimi senin zihnine sonsuza kadar kapatırsam, o hoşlanmadığın düşüncemi bile özlersin.
Özün karanlığa da aydınlığa da çok yakın aidiyet derecesinde yakın. Her iki tarafta da saygın bir noktada olmana rağmen ikisine de ait değilsin. Öte yandan aydınlıkta da karanlıkta da muktedir olmanı nasıl yorumluyorsun?
Selamûn aleyküm.
Kudüs'ü daha doğrusu Mescid-i Aksa'yı bir sanat tarihçisisinden okumak çok doğru bir seçim oldu benim için. Kafa karışıklığına sebep olan bir çok sorunun cevabı bu kitapta!
Mescid-i Aksa neresi? Kubbetü's-Sahra hangisi? Her Kudüs ismi geçince niye sadece bir mekân görsellerde ön plana çıkıyor? Buralara kimler hangi izleri bıraktı? Hangi kavim ne amaçla nasıl geldi? Daha bir sürü sorunun cevabı burda.
Mescid-i Aksa dediğimiz araziyi adım adım gezdiriyor size kitap. İşte en güzel yanı burda devreye giriyor. Zira alanında uzman olan yazarımız hangi bina, yapı, eser hangi medeniyete ait, hangi dönemde yapıldı tek tek açıklıyor. Kimlerin izi yok ki Mescid-i Aksa'da... Hele ki bin yıl boyunca canhıraş bu kutsal mabedi ihya etmek adına atalarımız nasıl çalışmış göreceksiniz. İşte asıl sorun burda ceddimizin izleri hala bu kutsal mekanda duruyorken biz torunları altın kubbeli yapı dışında bir şey bilmiyoruz desek yeridir. Bize buraları unutturmaya çalışmışlar ve görünen o ki başarmışlar!.. Talha hocam da bunu dert edinmiş ve karış karış anlatmak istemiş. Mutlaka okumalısınız ve bu mirasa sahip çıkmak adına elimizden geleni yapmalıyız.
ve's-Selâm...
Swanngiller
Öncelikle kitap gerçekten güzel yazılmış. Daha önce de kime sorsam oku ama grupla okumamı önermişti bende öyle yaptım. Gerçi henüz grup buluşmamız olmadi ama ben zihnim tazeyken yazmak istedim.
Arkadaşlar hayatımda daha sıkıcı başka kitap herhalde okumadım. Yani o kadar ağır ilerliyorki değil kalan 6sını 2.sini bile okuyamam. Aşırı zaman kaybettirdi. Tamam çok güzel detay veriyor hisleri harika anlatıyor ama 1guzel cümle için 5 sayfa gereksiz şey okudum. İlk 150 sayfa dayanabilirseniz sonra işler güzelleşiyor ve heyecanlanıyor kitabın kalanını 3 günde okudum aktı gitti.. son bölüm yine ilk bölüm gibiydi Allahtan 50 sayfalık bir yerdi .
Çok fazla sanattan müzikten oluşan sosyeteden ve hislerden oluşan bir kitap. Bambaşka bir dünya belki şahsıma biraz yabancı kaldı icselleştiremedim bilemiyorum. Ama sonuçta bir çok kitapla aynı hayatı yaşamıyoruz onlarla icsellesebiliyoruz. Burda neden olmadı bilmem. Ki ben sıkıcı diye nitelendirilen Orhan Pamuk kitaplarını da severim.
Birine tavsiye eder miyim okunmalı mi ya da kimler okusun dersem, şahsen ben kimseye tavsiye etmem yani bu tarzı seven insanın bu kitaptan haberi vardır zaten ama sırf 'AA heryerde duyuyorum çok övülüyor bende kitap okumayı severim bunu da okuyayim ' gibi bir durum varsa bu kitabı okuyana kadar 3 ayrı kitap bitirirsiniz. Araştırmalarım sonucu diğer kitaplarının da bu minvalde ilerledigini öğrendiğimden benim için seri burda bitti.
Kral Kaybederse
Avına Av Olmuş Avcının Hikayesi
Bildiğiniz üzere Gülseren Budayıcıoğlu bir psikiyatrist, kitaplarında hastalarının hayatlarını anlatıyor. Bu kitapta da Kenan Baran'ın aslında Orhan Vural'ın hikayesini anlatıyor. Biraz kafanız karışmış olabilir şöyle anlatayım;
Yazar karakterleri tanınmasın diye onlara başka isimler koyuyor Orhan Vural
İlksöz: Niye bazı insanlar biraz daha "eşit".
Kitabın yorumuna geçmeden önce kısaca Güney Afrika Cumhuriyeti tarihine değinmek gerek. Hikâye, her Afrika ülkesi gibi sömürgecilik ile başlıyor, önce Hollanda, sonra İngiltere. Ama bağımsızlık ve cumhuriyet pek diğer Afrika ülkelerine benzemiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası, sömürgecilerin
İlk kez polisiye roman okudum. Kitabın sonlarına doğru polisiyeden çok duygusal hatta bir tutam aşk içeriyor. Küçük Puntolu olması biraz gözümü yorsada akıcı ve sürükleyici bir eserdi. Olaylar örgüsü insanı düşündürüyor.
Baltalı Hano yani hanzade hayat hikayesi tam anlamıyla dram.. Birden fazla kişinin Tec*vüzüne uğrayıp hapse düşüyor hamile kalıyor. Doğum yapıyor. Hapishanede ligor adında bir kabadayı ile tanışıyor. Dışarı çıkınca planlarını gerçekleştiriyor. Ona bu kötülüğü kimler yaptıysa hepsinden tek tek intikamını alıyor.
Çocuğunu kaçırıp hamam oglanı yapıldığını öğrenince orada olan 21 kişiyi baltası ile öldürüyor. Bunun üzere halk ona bu adı takıyor. Zeki ve güçlü..
inanılmaz bir hayat mücadelesi..
Komser Muharrem çözülmesi güç vakaları çözen zeki, çevik ve vicdanlı bir polis..
Tüm teşkilatın bir olup yakalayamadığı bu azılı suçluyu yakalaması için Muharrem’i görevlendirirler. Olayların ilgi çekici hale gelmesi tamda burda başlıyor. Yakalaması için hemen bir plan yapar. Lakin plan içinde plan aklınız, fikriniz şaşacak..
Okurken kanım çekildi.. Osmanlı’nın ilk kadın mafyası.. Haketmediği adaleti kendi sağladı bence o bir suçlu değil kendi kendisinin kahramanıydı..
Peki Muharrem yakalayabilecek miydi? Cevabını kitabı okuyarak bulmalısınız.
Filmi olacak bir roman doğrusu.. Benim için unutulmaz bir deneyim oldu..
Ruha işleyen bu kitaptan iki cümle ile incelemeye başlamak istiyorum.
*Birincisi:Kendi mukaddimemi gerçekleştirmek.
*İkincisi:Tüm kalbinizle bir şey istediğiniz zaman tüm evren onu gerçekleştirmek için iş birliği yapar.
Bunlar burda dursun asıl paragrafa geçelim.Geçmezsem bir daha fırsatım olmaz çünkü kitapta benim hayata bakış açımı değiştiren,
!!!!BİR DİLEK YETER Mİ?!!!
İnceleme yazıp yazmamak arasında çok gidip geldim ancak gerçek hayatta onca emek verilip, düşünülen, hayata geçirilen, yerellikten ulusallığa neler yapıp neler yapmadığını en ince ayrıntısına kadar başkalarına ilham vermesi için yazılan bu kitabı okuduktan sonra inceleme yazmamak "nankörlük" olurdu bence.
Ciddi anlamda incelemeye nasıl
Saat / Michael Cunningham
Pulitzer Ödülü
Pen Faulkner Ödülü
Dünya Kitap Çeviri Ödülü
Çeviren İlknur Özdemir @iozdemir3
Bakışlarındaki dingin hüzün, içinde kopan fırtınaların habercisiymiş meğer. Akmayan gözyaşı hali hazırda hep o bakışın kıyısında sanki. En çok da sıkışmışlığına, kendine biçilen ve ona ait olmayan rollerine isyanı. O
Yürümeli...
Özellikle fikirlerine ve seçimlerine güvendiğim kişiler tarafından belirli bir süredir tavsiye edilen, karşıma çıkan bu kitap ‘sonunda elime alabildim’ dediğim bir eser oldu.
Bir eylem yada kavram incelemesini konu alan kitaplarda en beğendiğim tarz ‘konuya ya da ele alınan ne ise’ o şeye ‘nedir, ne değildir, nedendir, nasıldır, kimler ne
