1251.Mücîbetü'l-Bâhiliyye, babasından (veya amcasından) naklen, babasının Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e elçi olarak gidip memleketine döndüğünü, bir yıl sonra -hâli ve görünüşü oldukça değişmiş olarak- tekrar Hz.Peygamber'e gittiğini ve şöyle dediğini haber verdi:
- Ey Allah'ın Resûlü! Beni tanıdınız mı? Hz.
Eskiden az oyuncağım vardı ama birlikte oynayabilecek bir annem babam vardı. Artık odalar dolusu oyuncağım vardı ama oynayacak kimsem yoktu.
Ben uyurken eve gidip gelen babamın yüzünü unutmuştum.
Bir gece uyandım ve su içmek için mutfağa gittiğimde adamın birini gördüm.
"Tövbeler olsun, sen de kimsin?" dedim.
"Asıl sen kimsin?" dedi.
Babammış! Sakal bırakmış, zayıflamış. Ben de büyümüşüm. Oturduk sohbet ettik.
Ben kimim diye sormalı insan. Sen kimsin diye işitmeli kulak. Efendilik anlayabilenedir. Sustukça korkak olur, kaçtıkça çamura bulaşır insan. Kim ne hak ediyorsa artık odur.
Ne kadar daha kendi değerinden bahsedeceksin? Eğer kadrini bilmek istiyorsan yerden bir avuç siyah toprak al, onunla bir nakış çizip havaya fırlat! İyi, eğer varlığından haberdarsan, işinin başı ve sonu bir avuç topraktır. Sen bir avuç topraktan ibaretsin, biraz değişikliğe uğramışsın o kadar! Tefekkür et ve asla kibirlenme! Kibre kapılıyorsun ey kan pıhtısı! Birkaç yoldan geçip dışarı düşmüşsün hepsi bu! Durma bir an evvelki bir sevdandan kurtul; kimsin ve neydin iyi düşün! Şu aleme gönlünce kapılmışsın, bir bak aslında nereye düşmüşsün? Şu felek aslında senin toprağında döner, fakat sen meydan altında döndüğünü söylersin! Sen onun yükseğini ve alçağını görmüyorsan, bu ikisinin arasında nasıl oturuyorsun? Eller gibi tefekkürle yol arıyorsun fakat sen dönen feleğin darlığında dolanıyorsun!
"Ben bile kendimi yeni keşfederken, yeni ulaşmaya çalışırken özüme, sen kimsin de beni tanıdığını iddia ediyor, kendi boş fikirlerinin ürünü etiketleri bana yapıştırmaya çalışıyorsun? Tam olarak ne zamandan beri tanıyoruz birbirimizi? Bir kaç analizinle beni çözdüğünü mü sandın? Ben karmaşık labirentlerle; ütopik gezegenlerle ve binbir farklı hava durumundan oluşan otantik bir ruhum oysaki. Ağzından bana püskürtülmüş her söz, sensin. Çünkü sözünün de fikrinin de kaynağı sensin. Bense, ben'im. Beni inşa edecek olan da, büyütüp yükseltecek olan da, mahvedecek olan da ben'im. Sen ise sadece bir dış unsursun. Ve benim de her sözüm ve fikrim iç dünyamın bir unsuru. Onlar da sen değilsin."
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstümebasan, hep,ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde birakan sen, kimsin ki benim için?
yeni gelinin yanında getirdiği bu garip aleti kullanması hiç hoş karşılanmıyor, özellikle tutucu ve dindar çevrelerde. "Allah insanlara doğal çatal, yani parmaklarını vermiştir. Sen kimsin ki madenden mamul yapay nesnelerle onun tasarımını sorguluyorsun?" diye bayağı hiddet yapıyorlar. Aslında "Çatalın yaptığını her şeyi parmak da yapabildiğine göre pratik fayda sağlamayan, sadece görüntüyü kurtaran bir alet bu. Ne gerek var kanki bunu kullanmana?" falan deseler, belki daha somut eleştirmiş olacaklar ya, neyse.
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
*spoiler*
"Uzay benim için her zaman bilinmez olmuştur. Filmleri, bilim kurgu romanları... Arthur C. Clarke, Tanrıların Arabaları... Ya burada olmam inanılmaz bir şey yani! Space Odyssey!" diyor ve başlıyorum.
Sevgili İthaki yayınları, Tanrılar belanızı versin, saygılar. Birinci sayfa, birinci paragraf yazım yanlışları başlıyor.