Artık o gelmez, ben de gidemem
Bu böyle bitmemeliydi
En acısıyla, en imkansızıyla
Bir kere öpemeden, koklayamadan
Senden sonra her şey kırıyor beni
Rüzgar senin kokunu getirmiyor diye
Güneş seninle doğmuyor diye
Yağmur seninle yağmıyor diye
Yollar sana çıkmıyor diye
Ah bu şehir, ben bu şehre küstüm senden sonra
Herkesi sana benzetiyor diye
Nereye gideceğim ben söylesene
Sen kalbimle geldikten sonra
Kendime de mi kızayım
Seni sevdi diye
En olmaza tutuldu diye.
Gitmek istiyordum gitme diyordun
Beni karanlığa itme diyordun
Eşkiya kalbime hükmediyordun
Herkesten farkındım sen bilmiyordunSen beni üzüyor incitiyordun
Ben sana kırgındım sen bilmiyordun
Kalbimi kırıyor acıtıyordun
Ben sana dargındım sen bilmiyordunSen benim uykumu kahreden korkum
Sen zehir zemberek sen zehir zakkum
Sen benim cezamdın ben sana mahkum
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordunSen yangın çıkarır ben söndürürdüm
Sevmesem dünyanı ters döndürürdüm
Seni sürüm sürüm süründürürdüm
Ben senin korkundum sen bilmiyordunSen bana günahtın sen bana yasak
Helale uzaktı düştüğüm tuzak
Ben sana tutkundum ben sana tutsak
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordunBir yavuz hırsızdın dikleniyordun
Sustukça sabrıma yükleniyordun
Sen hiç beklemiyor bekleniyordun
Ben sana yorgundum sen bilmiyordunSen benim uykumu kahreden korkum
Sen zehir zemberek sen zehir zakkum
Sen benim cezamdın ben sana mahkum
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordun
Çılgın kalabalıktan uzak!
Bir kitabı neden okuruz ki? Ya kapağı dikkatimizi çeker, ya içeriği ya da bazen ismi. Bu kitapta benim hemen almamı düşündüren fikirse ismiydi. Bana baya güzel farklı olaylar varmış hissi vermişti. Yazar gerçekten işini iyi biliyor betimlemeler olsun ismi olsun kusursuzdu. Ben detaycı ve ince fikirli bir insan olarak okuduğum bir kitapta hep anlatımın daha da belirgin olmasını sevmişimdir. Mesela bir evden bahsedilirken tuğladan yapma bir evdi değilde evin panjurları rengi dışındaki bahçesini bile dikkatlice okumayı severim. Görselciyim ve okuduklarımı da gözümde canladırabilmeyi çok severim. Bu sebepten yazar tam benim isteğime uygun bir kitap yazmış diyebiliriz. Resmedebilecek bir betimleme sunmuş.
Ancak konuya gelecek olursak 3 erkek arasında kalan Bathseba'nın olaylardaki tavrı yaşadıkları biraz olsun sinirimi bozmadı değil. Amcasından kalan büyük bir çiftliğin başına geçmesiyle olaylar başlıyor. Onu çok öncelerden beridir seven çoban Oak' a üzüldüğümden hep haksızlık yaptığını düşünüyorum. Kibirli ve dik başlı hareketler yapmasıyla sonuçta 3 erkeğinde kalbini kırıyor ve sonuç ne olursa olsun en azından güzel bitti.
Tabi benim isimden anladığım bir içerik içinde yoktu Çılgın kalabalıktan uzak bir hayat ve daha güzel bir hikaye okumayı düşünsemde yazarın yazarlığına söz yok harika bir iş çıkarmış. Umduğum gibi olmasa da ben kitabı beğendim okuyacak olanlara tavsiye ediyorum. Thomas hardy ' i
Thomas Hardy ilk okumamdı. Teşekkür ediyorum. Kitapla kalınız.
FİLİZ ŞAHİN YAZDI...
~~~~~~~~EFELYA~~~~~~~
Onu ilk çıktığı günlerde alıp bitmesin diye çok yavaş okuduğumu itiraf etmeliyim. Şöyle ki; kahramanlar İtalya'ya gidene kadar kitap inanılmaz bir atmosferde okuru büyük bir heyecanla sürüklüyor.Yazarın dile hakimiyeti özellikle uzun cümlelerde daha net görülüyor. Şöyle ki; uzun cümlelerde
Eski çağ köleliğinin kederli simgesi İsa gibi, proleteryanin erkekleri, kadınları, çocukları bir asırdır İsa'nin çarmıha gerildiği ıstırabın acımasız tepesine güç bela tırmanıyorlar. Bir asırdır zorla çalıştırılmak kemiklerini kırıyor, tenlerini öldürüyor, sinirlerini kerpeten gibi sıkıyor ; bir asırdır açlık iç organlarını büzüyor ve akıllarında sanrilar uyandırıyor!... Ey Tembellik, uzun süren sefaletimize acı! Ey tembellik, sanatın ve soylu erdemlerin anası, insan kaygılarına merhem ol!
Dersim’de sel gibi kan akıyordu artık. «Türkiye Cumhuriyeti’nin kahredici orduları» kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere onbinlerce Kürt’ü kırıyor Munzur’u ve Fırat’ı kızıl kana boyuyordu.
Annem, kentin akışına yetişemiyor, çok çalışmaktan yorgun düşüyordu. Çocukluğundan söz ederken, eskiden hayatın bu kadar hızlı değişmediğini söylüyordu. O zamanlar, diyordu, yenilikler yavaş gelirdi. Hayatımıza alıştıra alıştıra dâhil olurdu. Yenilikler bizi heyecanlandırır, ama şaşırtmazdı. Ertesi gün neyle karşılaşacağımızı bilirdik. Şimdi öyle mi? Yenilikler süratle geliyor, yine aynı süratle gidiyor. Eskimeye olanak bulamadan hayatımızdan siliniyor. Ardında ne iz ne anı bırakıyor. Biz bir yeniliğe ayak uyduramadan, yerini bir diğeri alıyor. Oysa insanın bir sınırı var. Kaplumbağadan hızlı yürür, tavşandan yavaş koşarız. Zihnimizin ve duygularımızın da sınırı var. Geleneklerin önünde gider, yeniliklerin ardında kalırız. Bu dengeyi zorlayan değişim, içimizdeki teraziyi kırıyor. Yeni, eskinin devamı olamıyor, çünkü eski yok. Her şey atığa dönüşüyor. Süreklilik unutuluyor. Bağlanmak, değerini yitiriyor.
Size kalbimi kıran, beni çok duygulandıran ama çok sevdiğim bir kitabın yorumuyla geldim. Erkek karakterimiz Rune daha küçükken ailesi Amerika'ya taşınır ve kızımız Poppy'yle komşu olurlar. Poppy Rune'un huysuz tavrına rağmen onunla arkadaş olmayı başarır. Böylece 5 yaşında başlayan sağlam bir arkadaşlık ortaya çıkar. İlerleyen
Gitmek istiyordum,gitme diyordun
Beni karanlığa itme diyordun
Eşkiya kalbime hükmediyordun
Herkesten farkındım, sen bilmiyordun..
Sen beni üzüyor incitiyordun
Ben sana kırgındım, sen bilmiyordun
Kalbimi kırıyor acıtıyordun
“Onunla karşı karşıya geldiğinde, zafer en keskin kılıcın sahibinin değil, en güçlü iradenin sahibinin olacak.”
Medora Günlüklerinin sonuna gelmiş olmamız kalbimi bir tık kırıyor. Seriyi o kadar uzun zamandır okuyorum ki veda etmek biraz zor olacak. Benim için her kitabında heyecanını hiç dindirmeyen, sürprizlerle dolu ve tahmin edilemez sonlara
rüzgarı senin için öpüyor dudaklarım
bal rengine boyuyor yolları senin için
dehlizlerin dumanlı, küflü karanlığından
aydınlığa çekiyor kulları senin için
misk-ü amber kokuyor çölün kalbinde zaman
sim-ü zerle süslüyor kumları senin için
senin için ırmağa karışıyor denizler
can meyvesi kırıyor dalları senin için