Orhan Pamuk Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi sonrası okuduğum ikinci kitabı. Kitabı ilk okuduğumda bana ilk geçen duygu eski İstanbul oldu. İstanbul'da yaşamış biri olarak günümüz ve geçmiş İstanbul tasviri, tıpkı Masumiyet Müzesi' ndeki gibi oldukça başarılıydı. İstanbul'un hızlı bir şekilde dev bir metropol haline gelişi gözümde çok güzel canlandı. Hikaye para kazanıp üniversite dershanesine yazılabilmek için bir kuyucu ustasının yanında hikayemizin kahramanı Cem'in çırak olarak işe başlamasıyla başlıyor. O zaman İstanbul'un Avrupa yakası dışındaki küçük bir yerleşkeye ustasıyla su kuyusu açmak için gidiyor. Yazar o zaman aletsiz, kazma, kürek, çıkrık yardımıyla yapılan kuyuculuk işini araştırmış, ayrıntılı anlatıyor hikayede. Bu da benim hoşuma giden İstanbul tasviri sonrası ikinci nokta oldu. Fakat malesef bundan ötesi için çok olumlu yorumlarım olmayacak. Çok anlam veremediğim bir aşk hikayesi, mitolojik hikayelerle desteklenen baba-oğul ilişkisi ilerleyen kısımlarda bir Yeşilçam filmi tadında anlatılmış. Fakat malesef çok başarılı olamamış. Bir çok şey biraz zorlamayla birbirine bağlanmaya çalışmış ve bu yüzden havada kalmış. Hikayenin neredeyse her sayfasında karşımıza çıkan Oedipus mitolojik öyküsü ve İran 'ın Şehname efsanesi temel alınarak, hikayedeki baba-oğul ilişkileri anlatılmış ama mantıksal ve duygusal açıdan bence başarılı olmamış. Okurken çok mu sıkıyor, hayır, fakat malesef kitap bitince de çok iyi bir kitap okudum hissiyatı vermiyor.