★ Peyami Safa'nın 1950 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilen ve üç ana bölümden oluşan Yalnızız; isminden anlaşılacağı üzere bir arada yaşamasına rağmen kendi içinde 'yalnız' kalan, baskı altında ve dar bir alana hapsolmuş roman kahramanlarının hikayesini anlatır.
★ Meral, gizlice görüştüğü Samim'in, ağabeyi Ferhat’ın ve sonunun
“Beyaz Geceler” Dostoyevski’nin, 1948 yılında, henüz 27 yaşında iken, bir gazetede yayınlanmak üzere tasarlayarak kaleme aldığı, saf, sade, sıcacık ve fazlasıyla melodramatik bir uzun öyküsüdür.
Öykünün konusu, Dostoyevski’nin hayalperest diye tanımladığı ve kendisine bir isim vermeyi dahi fazla bulduğu 26 yaşındaki sefil bir adam ile 17
"Troya'ya çok sık gittim ve beş yıl içinde aylarca süren kazılar yaptım. Buna rağmen buralara her gidişim yeni bir heyecana yol açıyor. Çünkü Troya coğrafyasının sihirli havası burada her yerde hâkimdir; her dağ, her vadi, her nehir, deniz ve Hellespontos burada Homeros'u ve İlyada'yı solumaktadır. Ancak bu seferki yolculuğum
'Nora İstanbul Bir Hiçtir" Kürtçe şiirler yazan bir şairin Türkçe ilk kitabı ve ben kendi adıma mutluyum Lal Laleş ve şiirleriyle tanışabildiğim için.
Nora İstanbul Bir Hiçtir ilk önce adıyla dikkatimi çeken bir kitap oldu. Kitabın ismi adeta İstanbul'a, bu kadim şehre kafa tutuyor gibiydi.
Ardından kitap şu dizelerle başladı ve ilk anda çarptı beni;
"Kendimi döke döke gelmişim buralara,
Kim anlattı beni sana böyle iyi biliyorsun?"
Sayfalar ilerledikçe düşündürmeye başladı okuduğum şiirler; aşk sadece iki kişi arasında yaşanan bir şey miydi? Aşkın yaşandığı kent, zaman da o aşk için önemli miydi? Aşkın da coğrafyası var mıydı? Ya dili, inanışı, ırkı?
"Nasıl tanıyabilirsin ki sevgiliyi? Doğduğu kentin
daracık sokaklarını, insanlara çarpa çarpa dolaşmadan.
Çarşıların hayatı mümkün kılan, düş süren rüzgârı
yüzüne çarpmadan."
Bu arada kitap her ne kadar Türkçe yazılmış şiirlerden oluşsa da aralarda Arapça, Farsça, Kürtçe sözcükler de vardı. Şair bunlar için kitabın sonuna bir sözlük eklemiş. Ben bu sözlüğü şiirleri okuduktan sonra fark ettim ve okurken Google amcayla baya bir haşır neşir olmam gerekti. Oysa ki Lal Laleş bunu düşünerek arkaya bir sözlük ve açıklama kısmı koymuş. Şairin aynı zamanda çevirmen olmasının bir etkisi olsa gerek bu.
Nora İstanbul Bir Hiçtir'i okumak ve benim için yeni bir sairle tanışmak mutluluk vericiydi. Son olarak aşkı anlatan şu sözcüklerle bitireyim
"Gözünün ferine
Yol aldım"
Aşk daha kısa ve daha güzel anlatılabilir mi bilmiyorum.
Kalemine ,yüreğine sağlık Lal Laleş.
"İnsanların sözlerini anlamadım hiç
Tanrıların kollarında büyüdüm ben."
Hyperion incelemesi için bu söz hemen hemen bütün kitabı özetler nitelikte. Ama öncelikle Hyperion'u anlayabilmek için biraz yazarın hayatını bilmek gerekir.
Johan Cristian Friedrich Hölderlin(1770-1843)
Hölderlin, Alman Klasik çağın ve romantizm akımının en
Isaac Asimov’un deyimiyle “Bilimkurgunun üç büyük novasından biri” olan Stanley G. Weinbaum, 1902’de doğdu. 32 yaşında yazarlık kariyeri başlayan ve çok kısa bir süre sonra ise hayata gözlerini yuman Weinbaum, ardında sadece 12 kısa öykü bıraktı. Ölümünden sonra 11 öyküsü daha ortaya
"Ben Buradayım-Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası"
Hiçbir sahici tarafı olmayan yüzeysel “insanî ilişki”lerden yorgun mu düştünüz, daha düne kadar size methiyeler yağdıran, yere göğe sığdıramayanlar menfaatlerine ters düşünce kapkara bir sessizlik perdesinin ardına mı saklandılar, konuşacak ortam bulamamaktan derin bir
«Ülkeyi yerinde saydırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bütün önlemleri almışlar. Yazık şu memlekete."
"Toplumcu Gerçekçi" edebiyatın eserlerini okumak zordur. Duyarlı ve yarı duyarlı olan insanların yüzünde sert bir tokat etkisi yaratır ya da beyninize inmiş bir balyoz darbesi kadar etki yaratır. Çünkü toplumun tüm
''İnsan zihni için, üst üste yaşanan olayların duyguları ayağa kaldırmasının ardından gelerek, ruhu hem ümitten, hem de korkudan azade kılan eylemsizlik ve kesinliğin mutlak sükûnetinden daha acı verici şey yoktur.''*
William Godwin ve Mary Wollstonecraft'ın kızı ‘’Mary Wollstonecraft Godwin’’, 30 Ağustos 1792’de
Hayal mi gerçek?
Gerçek mi hayal?
İkisi de mi gerçek?
İkisi de mi hayal? . . .
Hem gerçeği hem hayali muallakta bırakan bir obsesif şüphenin romanı:
Puslu Kıtalar Atlası
Eflâtunî bir girdap içinde büyük daireler çize çize derinlere doğru efsunlanmış ve yarı-anestezik bir halde duhul ederken birden son sayfaya gelmemle birlikte geceyarısının bir kör