"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
Birazdan okuyacaklarınız, 'inceleme' adı altında birleşmemişlerdir. Kendimi gerçekten bildim bileli vaaz vermekten ve/veya birine bildiğimi doğru ya da gerçek olarak lanse etmekten uzak durmuşumdur. Çünkü, ne kendimi bir şey hakkında bilgi sahibi görecek kadar özgüvenim veya kibrim olmuştur, ne de karşımdakinin kendi başına arayarak bulabileceği
Paranın getirdiği huzurun veya mutluluğun bir sonu vardır, bu son oldukça sancılıdır, can sıkıcıdır, hayal edilen, arzu edilen, çaba verilen, savaşılan, kalp kırıp, ego tatmini yaptığınız bir süreç sonrası elde ettiğiniz şey hiç arzu etmediğiniz, hayal etmediğiniz bir şey haline gelir. Para sizi özgür kılar, bu konuda kendisine hak vermek gerekir,
Büyük beklentiler içerisinde aldığım bir kitaptı ancak beklentimi karşılayamadı. Belki bu kadar beklenti içersinde olmasaydım kitabı daha çok sevebilirdim. Emin değilim...
Kathy, Tommy, Ruth, Hailsham kitabın ana eksenindekiler. Hailsham öğrencileri hep farklıdır algısı kitap boyunca var. Evet onlar daha iyi şartlarda yetiştirilmiş, daha iyi
Kitap üzerine inceleme yazılarıyla da takip ettiğim Semih Gümüş'ün "kitap, yalnızlık ve aşk" üçgeninde yer alan romanı: Yalnızlık Kime Benzer...
Kitabın ismi bir soru cümlesinden oluşunca; eser bittikten sonra bir cevap da bekleyebiliyor insan. Ya da benim gibi tuhaf okurlar bekleyebilir. Yazar bu soruya her ne kadar “Nereye dönsem, yalnızlık kime benzer, sorusunun karşılığını bulamıyorum” diyerek cevap vermekten kaçınsa da okuyucu olarak kitabın içinden birkaç farklı cevap buldum ben bu soruya.
Yalnızlık Kime Benzer? Bazen bir kitaba, onda kendisini bulup onu hevesle ve hüzünle okuyan çaresiz bir aşığa benzer bazen yalnızlık...
Bazen bir sokağa, bazen de o sokakta yürüyen ve hayatını düzeltmenin yollarını arayan pejmürde bir adama benzer yalnızlık...
Bazen aşka benzer, aşkın içinde gizlenir. Bazen aşık bir kadına benzer, aşık ama aşkını feda edemeyecek kadar sevda cimrisi bir kadına; bazen de tüm hayatını tek bir kişiye, tek bir aşka feda edebilecek kadar cesur bir aşk kadınına benzer yalnızlık...
Bazen hazin bir cümleye benzer, bazen de o cümleyi söyleyen naif bir yazara, bir şaire benzer yalnızlık…
Hem doğuma hem ölüme benzer yalnızlık... Doğarken de, hatta daha doğmadan anne karnına yapayalnızdık hepimiz. Ve ölürken de yalnız ölüyoruz, yalnız öleceğiz.
Yalnızlık farklı farklı yerlerde, başka başka şekillerde; hepimizin içinde. Yani kısacası "Yalnızlık insana benzer." Yalnızlık bize benzer...
"Acaba zamanında gerçekten acı çektiniz mi? İzin verirseniz sorayım: Çocukken dayak yediniz mi hiç?"
"Hayır, ailem bedensel cezalara şiddetle karşıydı."
"Bizim peder ise kıyasıya döverdi beni. Basurlu, sert mi sert, kocaman burunlu, boynunun derisi sararmış bir memurdu. Neyse şimdi onu bırakalım da size dönelim.
youtube.com/watch?v=9eWewdT...
'' Bir gün doğduk, bir gün öleceğiz, aynı gün, aynı an...''
Samuel Beckett
Stres dolu yaşantımızda ölüm; ne kadar, hangi zamanlar aklımıza gelir ki? Hep bir koşuşturmaca, bir şeyleri elde etme hırsı, paranın kölesi olma, hep ama hep bu olgular bizi bizden yani insanlığımızdan, benliğimizden ne kadar
– Hayır, hayatı derinlemesine anlama, acıyı küçümseme ve diğer konularda neden kendinizi yetkin gördüğünüzü bilmek isterim. Yoksa zamanında siz de mi acı çektiniz? Acının ne olduğuna dair bir fikriniz var mı? Şunu sormama müsaade edin: Çocukken hiç dayak yediniz mi?
+ Hayır, ailem bedensel cezalardan nefret ederdi.
– Benim babam ise acımadan
Net olan bir şey var ki; danışmanlıkların, müdürlüklerin, genel müdürlüklerin kısacası dünyadaki mevki ve makamın sonu yok. Büyük bir hırsla ve istekle fani olana bu kadar saldırmak, sarılmak bize felaketten başka bir şey getirmeyecektir. Rızık kazanmak ile rızık kazanmayı bir kazanç haline getirmek bambaşka şeylerdir, birinde Allah'a güven varken diğerinde haşa güvenden şüphe etmek vardır. Hepimiz öleceğiz, ölmek için buradayız ve bizden geriye yaptığımız maddi yatırımlar, projeler değil kendi ailemiz ve evladımız başta olmak üzere insana yönelik yaptığımız yatırımlar ve projeler miras kalacaktır. Unutmamak ve unutturmamak ümidiyle.
Aslında birbirimizin gözleri önünde fanileşen, parça parça ölen, gün gün yitip giden, faniliğe doğru olan hayat eğrisinin bir temsilini oynayan insanlarız.
– Hayır, hayatı derinlemesine anlama, acıyı küçümseme ve diğer konularda neden kendinizi yetkin gördüğünüzü bilmek isterim. Yoksa zamanında siz de mi acı çektiniz? Acının ne olduğuna dair bir fikriniz var mı? Şunu sormama müsaade edin: Çocukken hiç dayak yediniz mi?
– Hayır, ailem bedensel cezalardan nefret ederdi.
– Benim babam ise acımadan
- "Bu alçaklar o gece her şeyi hesap etmişler, sadece Allah'ın hesabının her şeyin üstünde olduğunu hesap edememişler. Tanka yumrukla, kurşunla tekbirle karşı koyan Türk milleti planlarını bozdu."
- "Bundan sonra ülkemizde hiçbir şey 15 Temmuz öncesi gibi olmayacaktır. Ya olacağız, ya öleceğiz."
Bu sözlerin esasen iki
Çocukken hiç dayak yediniz mi?
- Hayır, ailem bedensel cezalardan nefret ederdi.
- Benim babam ise acımadan kırbaçlardi beni.
Sert yapılı, uzun burunlu, sarı boyunlu, hemoroiti olan bir memurdu. Ancak şimdi sizden konuşalım. Bütün ömrünüz boyunca kimse size parmağını değdirmedi, sizi korkutmadı, dövmedi; bir öküz kadar sağlıklısınız. Babanızın