Halit b. Arfete anlatıyor: Bir gün Ömer’in yanındaydım; adamın biri geldi. Kendisi Sus bölgesinden Abd-i Kays denilen kabileye bağlıydı. Ömer ondan sordu: ‘Falanca kişi değil misin?” diye. Adam, ‘Evet’ dedi. Ömer başladı bastonla onu dövmeye. Adam sordu: ‘Suçum ne ya Ömer?’ Bu arada Ömer Yusuf suresinin başından ilk üç ayeti okudu, daha sonra adam da okudu. Ömer yine başladı dövmeye ve ona üç baston vurdu: ‘Sen üç ayet okudun, buyurun sana üç sopa’ dedi. Adam yine sordu, suçum ne diye. Ömer, ‘Sen Daniel’in kitabını bulunduruyorsun’, dedi. Adam, ‘Peki ne yapmam gerekiyor?’ diye sordu. Ömer, ‘Onu imha edeceksin, ondan hiçbir iz bırakmayacaksın’ dedi ve gerekçesini de belirtti: Ben de senin gibi bir ara ehli kitabın kaynaklarından kopya yapıp Hz. Muhammed’e götürüyordum. Kendisi benden, ‘Bu da ne ya
Ömer?’diye sordu. Ben de dedim ki, bunlar Tevrat’tan bazı kopyalardır; getirdim ki okuyalım, bunlardan istifade edelim, bilgimizi artıralım. O sırada baktım ki yüzü kıpkırmızı olmuş, çok bozulduğunu anladım. Artık namaz vaktiydi, ezan okundu. Camide herkes onun suratına bakınca çok kızgın olduğunu anladı. Bunun üzerine ona yaklaşıp ‘Hayırdır, bir yere baskın mı var, savaş mı var?’ diye sordular. O da bu olup bitenlere karşı bir açıklama yaptı. İşte bu yüzden ben Kur’an dışında herhangi bir belge bulsam kabul etmem diyor. Arkasından da uzunca bir açıklama yapıyor.