Bildiği, gördüğü, büyüdüğü ilişkiler ağını tekrar tekrar kurar bazı insan. Eleştirildiği, önemsendiği veya yüzüstü bırakıldığı ilişkilerin içinde bulur kendini, tekrar tekrar. Yuvayı yeniden kurar, yuvadadır. Bu bilgi, insanlık için yeni. Ana babaya çekimden bahsetmiyoruz, bebeğin büyüdüğü evdeki ilişki ağını yetişkin hayatında tekrar kurma eğilimini konuşuyoruz. Hepi topu 100 yıllık bilgi bu.
Halkın bilişindeki yerini almadı. Oysa toplumun önemli bir kısmı kişisel ilişkilerinde, iş hayatında, hatta oy verirken, savaşırken, sanatsal bir faaliyet içinde veya kavga ederken büyüdüğü ilişki ağını, yuvayı yeniden kurar. Bütün insan faaliyetini kastetmiyorum, buna dikkat edin lütfen. Zaman zaman ve kişiden kişiye değişen dozlarda görülür bu durum. Bu çok basit anlayışın ortaya çıkması binlerce yıl aldı.
İnsanın birey olarak duruma ayılması, görmesi, yeni ilişki motifleri kurabilmesi terapi içinde dahi yıllar gerektirir. Bunun nedeni, yuva ören bir kuştan daha bilinçli, iradeli, sorumlu olduğu duygusu içindedir insan. En çok da suçluluk hissine avlanır, kendini olmadığı kadar ve olmadığı meselelerden mesul hissederek, sahte bir bilinç, irade, suçluluk sarmalında yuvarlanır gider. Belki yeniyle, sonsuzlukla yani muhatap olmanın bir bedelidir bu. Olabilir yani, hiç bir canlının sırtında böyle bir yük yok gibi. Herhangi bir hayvan türünün hayatı ağır bir nevroz vakasından beter şekilde zorlantılı tekrarlarla dolu. Bundan bunalan, dertlenen tür insan sanki. Uzaktan düşüncem bu yönde, tabi kediler böcekler ne der bu işe bilemiyorum:)