Kıyametin nasıl kopacağına dair bir hikâye anlatılır. Dünyanın muazzam kalabalığı gırtlağına kadar cehalete, şiddete ve cinnete gömülmüştür. Kocaman milyonluk şehirlerden birinde iki halsiz, ihtiyar kadın, unutulmuş, canlı cenazeye dönmüş görünüşleriyle bir köşeye büzülmüş ve bu bitip tükenmek bilmeyen korkunç sahneleri gözlemektedir. Kadınlardan biri ötekine döner ve şöyle der, " Felaket, şunlara bak. Her birimize bir bak. Hiçbir şey anladığım yok. Nedendir! Bu büyük âlem neden, bu dünya, bu milyonlarca insan böyle aşağılık halde! Anlamı ne bunun! Bir bilen oldu mu hiç!"
"Bir uzun sessizlikten sonra, öbür kadın elini arkadaşının kolu üstüne koydu, şöyle dedi: "Hatırlıyorum, henüz genç bir kızken, uzun, çok uzun zaman önce, dilenen bir garip adam gelmişti şehrimize. Bizim gibi paçavralar içindeydi ve sivri bir külah vardı başında. Hala hatırlıyorum elini kolumun üstüne koyduğu zaman gözlerinde doğan sükûneti, o anda bana şöyle fısıldamıştı. "Lâ ilâhe İllalah."